Romanın Kuruluş Öyküsü
Aeneas soyundan gelen Rhea Silvia (Ilia) ile Mars'ın iki ikiz çocuğu doğar. Amcaları kral Amulius çocukların ileride kendi tahtına göz koyabileceğini düşünmektedir. Bu nedenle Rhea Silvia'yı öldürür. Bebekleri ise boş bir tekneye bindirerek taşmak üzere olan Tiber nehrine bırakır. Nehrin taşması ile tekne karaya vurur ve parçalanır.
Dişi bir kurt bebekleri bulur. Ve onları sütü ile beslemeye başlar. Sonra onları Picus adında bir çoban bulur ve evine götürür.
Karısı Canenzo bebekleri sever ve onları kendi çocukları kabul eder. Picus ve Canenzo bebeklere Romulus ile Remus isimlerini verirler ve onları büyütürler. Çocuklar büyüyünce babalarından çobanlık yapmayı öğrenirler ve çobanlık yapmaya başlarlar. Bir gün kral Amulius'un askerleri ile çobanlar arasında bir tartışma çıkar. Askerler Remus'u yakalayarak gerçek dedeleri olan Numitor'a götürürler. Numitor ikizlerin torunları olduğunu anlar ve onlarla işbirliği yaparak Amulius'u devirir. Numitor kral olur.
Remus ve Romulus kaderlerinde yazılı olan şehri kurmaya karar verirler. Fakat şehri kimin kuracağına dair tartışmaya başlarlar ve sonra da tanrılardan yardım istemeye giderler. Kurdun onları bulduğu kayaya gidip otururlar. Bu kayada Remus'un başının üzerinden altı kuş geçer. Romulus'un başının üzerinden ise on iki kuş geçer. Böylece kurucu belli olur. Roma'yi Romulus kurar.
Ama kardeşi Remus bunu bir türlü kabullenemez ve aralarındaki sorun gün geçtikce büyür. Sonunda Remulus kardeşi Remus'u öldürür. Remulus Roma nüfusunu arttirmaya karar verir. Komşuları Sabinelilerle bir anlaşma yapar ve Sabine kralı Tatius ile birleşir. İki lider ülaaai yönetmeye başlarlar. Tatius öldükten sonra Romulus iki kralliği birlikte yönetir. Romulus'un ölümünden sonra ise

ülke 100 senatörden oluşan "patres"ler ile senatörlar arasından seçilen ve 12 kişiden oluşan bir konsey tarafından yönetilmeye başlar.
Roma mitolojisi Antik Roma'da yaşayan insanların mitolojik inançlarının bütününe verilen isimdir. Genelde iki ana bölümü olduğu düşünülür; ilk bölüm ki daha sonraları etkin olmuştur ve edebidir

genellikle Yunan mitolojisindeki öğelerin Romalılaştırılmış hallerinden meydana gelir

ikinci bölüm ise daha erken dönemlerde etkin olmuş olan ve daha çok kültik olan Yunan-benzeri diğer yarıdan farklı uygulama ve inançlara sahip daha özerk bir bölümdür.
Romalılar ve Din
Romalıların hayatında dinin büyük bir önemi vardı. Latince'de "din" anlamına gelen religio sözcüğünün religare yani "bağlamak" fiiliyle olan yakınlığı bazı bilim adamlarına göre önemlidir. Her ne kadar söz konusu fiile yakın olsa da religio sözcüğü çok geniş bir anlam yelpazesine sahipti ve onun birebir karşılığı bir sözcük o dönemin ünlü dillerinde

örneğin Yunanca'da

bulunmamaktaydı. Nitekim daha sonraları hem Roman hem de Germen kökenli diller bu sözcüğün karşılığı ile din anlamını tanımlamak yerine yine bu sözcüğü kullanmayı tercih etmiştir; religion veya religione gibi.
Roma tarihi ve halkın günlük yaşamı için dinin önemi Livy'nin tarihinde de görülebilir. Roma tarihine dair neredeyse her türlü olgu

yükselişlerden çöküşlere kadar

rahatlıkla dine bağlanarak açıklanabilmekteydi. Nitekim ilk dönem Roma dininde neredeyse her olay için bir tanrı veya tanrıça bulunması da bunun göstergelerinden sayılabilir.
Roma Dininin Bazı Özellikleri
Romalıların dini anlayışının gelişmişliğine rağmen cumhuriyetin sonuna kadar dini tanımlanabilecek fikirler yazına dökülmedi. Yunan kültürünün Roma'da yoğun biçimde etkili olmaya başlamasıyla yazar ve düşünürler dini konulardaki şahsi fikirlerini yazına dökmüşlerdir. Örnek olarak Cicero verilebilir.
Bunun nedeni dinin karakteristiki yapısı da olabilir. Her ne kadar bugün Roma dini olarak tanımlansa da o dönemdeki din tanımı bugünkü sistematik ve belirli başlıkları içinde bulunduran din tanımından çok farklıydı. Roma dini hiçbir zaman modern din anlayışına sahip olamamıştır. Gerek erken dönemlerindeki kültik yapısı gerekse sonraları yaşanan başta Yunan olmak üzere farklı kültür ve milletlerin dini yapılarının etkileşimi sistematik bir din oluşturamamıştır. Sınırları muğlak

kuralları esnekti. Her ne kadar bir tür ruhban sınıfı (rahip ve rahibeler)

ilahilik gibi kavram ve kurumlar yer alsa da bunların hepsi sistematik bir biçimde bütün oluşturmamaktaydı. Zaten sonraki dönemlerde farklı kültürlerden gelen dini öğeler ile dini yapı çok farklı bir hâl almıştır.
Roma politeizmi ve inanç yapısı

özellikle son zamanlarında

birçok farklı kültürü barındırsa da bunlardan en etkin olanı her zaman Yunan inancı olmuştur. Ayrıca

güç sembolleri ve bazı kamusal ibadetler yoğun oranda Etrüsk kültür ve inancından etkilenmiştir. Aslında Etrüskler Roma'ya MÖ 6. Yüzyılda sadece kısa bir süreliğine egemen olabilmişlerdir. Büyük ihtimalle bu sembolizm ve ibadet ilhamı bizzat Romalılar tarafından yapılmıştır.
Erken Roma Mitinin Doğası
Arkaik Romalıların bir mite sahip olmadıkları söylenebilir. Bununla kastedilen

sonraki dönemde şairlerinin Yunan mitolojisinden esinlenmesine karaki dönemde

Romalıların tanrıların kökenine dair

Yunandaki Titanomaki veya Zeus'un Hera tarafından baştan çıkartılması gibi

bir mit anlayışının veya sıralı bir anlatının bulunmamasıdır.
Romalıların bu erken dönemde sahip oldukları dini yapı iki ana nokta ile tanımlanabilir:
1. Çok gelişmiş bir ayin sistemi

ruhban okulları ve ilgi tanrı "küme"leri;
2. Kentin (Roma kentinin) bulunuşu ve kuruluşuna dair çok zengin bir tarihi mitler yapısı ki bu yapı fani insanlar ile birlikte çoğu ilahi müdahaleyi de içerir.
Erken Dönem Mitolojisinde Tanrılar
Romalı tanrı anlayışı

erken dönemde

Yunandakinden çok farklı bir biçimdeydi. Örneğin

eğer bir Yunana Demeter'i soracak olsaydınız

büyük ihtimalle

ünlü mitten yani

Hades'in Persephone'yi kaçırışı üzerine Demeter'in yaşadığı acılardan bahsedecektir. Fakat bir Romalıya Ceres hakkında sorarsanız size onun resmi bir rahibinin

flameninin

olduğunu bu rahibin Jüpiter

Mars ve Quirinus'un flamenlerine karşı ast

ama Flora ve Pomona'nın flamenlerine karşı üst olduğunu belirtecektir. Ayrıca onun diğer ziraat tanrıları Liber ve Libera ile birlikte bir üçlü oluşturduğunu da belirtebilir; ve hatta

ona bağlı olan belirli görevleri olan daha ast tanrıları sıralayabilir: Sarritor (yabani otları temizleme)

Messor (hasat yapmak)

İnsitor (tohum ekmek)
vb.
Bu örnekten de anlaşılabileceği gibi

arkaik Roma mitolojisi

en azından tanrılar ve tanrı anlayışı açısından

anlatılardan değil de tanrılar arasında ve tanrılar ile insanlar arasında yer alan kenetlenmiş ve kompleks bir ilişkiler ağından oluşmaktaydı.
Erken Romalıların özgün dini

daha sonraları birçok farklı ve çelişen inancın eklenmesi ve özellikle de Yunan mitolojisinin büyük bir kısmının asimile edilmesiyle

çok farklı bir hal ve yapıya dönüşmüş

farklılaşmıştır.
Roma Tarihi Hakkında Erken Dönem Mitolojisi
Tanrılar hakkında bir anlatı geleneği olmasa da Romalıların kentlerinin (Roma'nın) bulunuşu

kuruluşu ve ilk dönemleri hakkında çok zengin ve yarı-tarihi yarı-efsanevi anlatı kültürleri mevcuttu. İlk krallar

Romulus ve Numa gibi

tamamen mitik bir doğaya sahipti ve bu tür efsanevi öğeler Cumhuriyetin ilk dönemlerine kadar uzanabilmekteydi.
Bugün

Aeneid ve Livy'nin ilk bir-iki kitabı bu insan mitolojisinin en önemli kaynaklarını oluşturmaktadır.
Özgün Roma ve İtalik Tanrılar
Reski rahiplik

roma ayinsel ibadet ve uygulamalarını iki tanrı sınıfına ayırmaktadır: di indigetes ve de novensides veya novensiles. İndigetes Roma devletinin

şehrinin

özgün tanrılarıydılar ve böyle yaklaşık 30 tanrıya adanmış özel bayramlar (festivaller) mevcuttu. Novensides ise kültleri tarihi süreçte daha sonraları şehre gelmiş tanrılardır ki bunların ortaya çıkışları genellikle belirli bir kriz veya ihtiyacın doğduğu bilinen

belirli tarihlerdir.
Erken Roma tanrılarına

di indigetes`e

ilaveten çeşitli etkinlik ve eylemlerde çağırılan özelleşmiş veya uzmanlaşmış küçük tanrılar da mevcuttu. Bu tür eylemlere ayinsel bir boyut kazandırılmıştı

örneğin ekini ekerken belli bir tanrı ismiyle çağırılır

hasat ederkense bir başkası çağırıldı. Aslında bu yoğun ayin kültürünün ve küçük tanrı anlayışının temelinde politeizmden çok bir tür polidemonizm yatmaktaydı; zira bu küçük tanrıların güçleri ancak uzmanlaştıkları/özelleştikleri eyleme yetmekteydi

diğer eylemlerde herhangi bir güçleri bulunmuyor ve bu nedenle de tanrıdan çok bir tür ilahi ruh kavramına yakındılar.
İlk panteonun başında Jüpiter

Mars ve Quirinus üçlemesi (ki bu üçünün rahipleri veya flamenleri en yüksek dereceye sahiptiler) ile Janus ve Vesta bulunmaktaydı. Erken dönemde bu tanrıların pek bir kişilikleri (veya şahsi özellikleri) yoktu ve kişisel tarihlerinde evlilik ve soy ağaçları bulunmuyordu.