Geri git   CurcunaForum.Org > Kültür - Sanat - Tarih - Eğitim ve Uzay > Biyografiler
Kayıt ol Yardım Topluluk

Biyografiler Aradığınız kişinin Biyografileri bu bölümde.

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 09-17-2008   #81
Profil
Üye
Avatar Yok
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Bulunduğu yer: De_Dust 2
Yaş: 30
Mesajlar: 252
Üye No: 17577

Seviye: 14 [♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥]
Canlılık: 0 / 346
Çekicilik: 84 / 16812
Tecrübe: 84

Teşekkür

Teşekkürler: 0
0 Mesajina 0 Tesekkür Aldi
Rep
Rep Puanı : 11
Rep Gücü : 17
İtibar :
CF TEAM is on a distinguished road
CF TEAM - İCQ üzeri Mesaj gönder CF TEAM - AİM üzeri Mesaj gönder CF TEAM - MSN üzeri Mesaj gönder CF TEAM - YAHOO üzeri Mesaj gönder
Standart

MELİKŞAH


İran’da hüküm süren Türk Selçuk hükümdarlarının üçüncüsü ve en büyüğüdür. 1054 yılında İsfahan’da doğmuş, 1092 yılında Bağdat’ta 38 yaşında iken ölmüştür. Babası Alp Arslan’ın vurulması üzerine 1072’de 18 yaşında tahta geçti.
Önce amcasının isyanını bastırarak Maveraünnehir ile Harzem’i ele geçirdi. Ünlü vezir Nizamülmülk, Melikşah’ın gerek tahta çıkmasında, gerekse zaferlerinde önemli bir rol oynamıştı. Anadolu’nun dörtte üçü Melikşah zamanında elde edilmiş ve Suriye’de büyük başarılar kazanılmıştı.
1076’da Kudüs Fatımîler’den, 1085’te Antakya, iki yıl sonra da Urfa Bizanslılardan alınmıştır. Halep ve Şam da onun döneminde Selçuk idaresine geçmişti. Devletin hudutları Kaşgar’dan ve Seyhun mecrasından Akdeniz, Kızıl Deniz ve Umman Denizi’ne kadar genişlemişti. Bağdat’taki Abbasi Halifeleri de tamamıyla Selçuk İmparatorluğu’nun emri altında bulunuyordu.
Yirmi sene hüküm süren I. Melikşah, cesareti gibi zekası ile, ilim sevgisi ve edebî seviyesiyle de tanınmıştır. Kendisi gibi bir Türk soyundan gelmiş olan Veziri Nizamülmülk ile birlikte hem bir çok memleketler almaya, hem de nehirlere köprüler, şehirlere kaleler ve su yolları gibi birçok eserler yapmaya muvaffak olmuştu.
Büyük İran şairi Ömer Hayyam onun sarayında himaye görmüş o devrin büyük fikir adamlarındandır.
Melikşah, Bağdat’ta bir rasathane kurmuş ve 1086 yılında başlayan ve dünyanın güneş etrafında dönmesi esasına dayanan bir takvim inkılabı yapmıştı ki buna “Celalî Takvimi” adı verilir.
Sarayında Türkçe konuşulmakla birlikte edebî dil Farsça idi. Kendisinin pek güzel rubaileri vardır. Celaleddin Melikşah’ın Berkiyaruk, Sencer, Mehmet adlı üç oğlu vardı ki üçü de hükümdarlık yapmışlardır.
CF TEAM is offline CF TEAM isimli üyenin yazdığı bu Mesajı değerlendirin.   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-17-2008   #82
Profil
Üye
Avatar Yok
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Bulunduğu yer: De_Dust 2
Yaş: 30
Mesajlar: 252
Üye No: 17577

Seviye: 14 [♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥]
Canlılık: 0 / 346
Çekicilik: 84 / 16812
Tecrübe: 84

Teşekkür

Teşekkürler: 0
0 Mesajina 0 Tesekkür Aldi
Rep
Rep Puanı : 11
Rep Gücü : 17
İtibar :
CF TEAM is on a distinguished road
CF TEAM - İCQ üzeri Mesaj gönder CF TEAM - AİM üzeri Mesaj gönder CF TEAM - MSN üzeri Mesaj gönder CF TEAM - YAHOO üzeri Mesaj gönder
Standart

MEHMET EMIN RESULZÂDE



Azerbaycan'ın istiklâli uğrunda ömrünün sonuna kadar mücadele eden Mehmet Emin Resulzâde, 1884 yılının 31 Ocak günü Bakü'nun Novhanı köyünde ruhanî ailesinde dünyaya gelmiştir. İlk tahsil ve terbiyesini babasının açmış olduğu dinî medresede almıştır. Sonraları o, Bakü'deki matbaaların birinde mürettiplik yapmıştır. Çalıştığı matbaa Emin Bey için bir hayat mektebi olmuştur. Onun yazarlığa hevesi daha o sıralarda başlamıştır.

1903'te Tiflis'te M.A. Şahtahtılı'nın çıkarttığı Şarkî Rus adlı günlük gazetede ilk yazılarını, Bakü'den Mektup makalesini ve Muhammes adlı şiirini neşretmiştir.

1905 yılından sonra Bakü'de Ali Bey Hüseyinzâde ve Ahmet Bey Ağaoğlu'nun çıkarttığı Hayat, Füyüzât, İrşat, Terakki dergi ve gazetelerine makaleler yazarak yazarlık çalışmalarına başlamıştır. Emin Bey, 1905-1907 yıllarında köktenci sol cereyanı temsil eden Himmet, Tekâmül, Yoldaş dergilerinin tanınmış yazarları ile birlikte çalışmış ve bir müddet Tekâmül dergisinin yazı işleri müdürü olmuştur. Bu yıllarda Resulzâde, köktenci sol sosyalist İlya Cukaşvili Stalin, Orcenikidze, Kalinin, Vışinski gibi sosyal demokrat hareketin temsilcileriyle birlikte faaliyet göstermiştir.

1904 yılının sonlarında Rus sosyal demokratik partisinin nezdinde Himmet Partisi kurulur. Bu partinin vazifesi Azerbaycanlıların arasında propaganda yapmaktı.

Resulzâde yazdığı içtimai-siyasî makalelerinde istiklal, milliyet, insan hakları, kültür kavramlarını halka tanıtmaya ve benimsetmeye çalışıyordu. Hürriyet mücahidi “insanlara hürriyet, milletlere istiklal” verilmesi için gayret sarfediyordu. Onun isteği milletlerin özgür yaşamasıydı.

Resulzâde aynı zamanda edebiyata ve şiire de büyük merak gösteriyordu. Onun bazı şiirleri ile beraber Karanlıkta Işıklar ve Nâgehân Belâ adlı dramları da vardır. Hatta Karanlıkta Işıklar ilk kez 1908'de Bakü'de sahneye konulmuştur.

Emin Bey, 1908-1910 yıllarında Himmetçi olarak İran inkılâbı hareketine iştirak eder. 1908'de Bakü Sosyal Demokrat Komitesi tarafından Gilan inkılabı nezaret için Reşt şehrine gelmiş ve aynı yıl mücahidlerle birlikte Tahran'a giderek Meşrute hareketine katılmıştır. Tahran'da az zamanda Meşrute liderlerinin dikkatini çeker ve Demokrat Partisi'nin kurulmasına ve programının yazılmasına katılır. Hatta bu partinin organı olan İran-ı Nev gazetesinin yazı işleri müdürlüğüne seçilir. Şunu da kaydetmek gerekir ki, İran'da ilk defa Avrupa tarzında gazete çıkartan Resulzâde'dir.

Demokrat Fırkası'nın meclisteki temsilcisi Seyyid Hasan Tağızâde Resülzâ'nin ölümü münasebetiyle Sonen dergisinde şöyle yazmıştır:

“İran inkılâbının öncesinde Bakü, İranlı hürriyetseverlerle birleşti ve İran'ın istibdatı devrinde (1908) Reşt'e gitti. Tahran'ın alınmasından sonra aynı yılın ortalarında Tahran'a geldi ve onun yazarlık yeteneği ortaya çıktı. Meşhur İran-ı Nev gazetesinin yazı işleri müdürü oldu. Bu gazete Meşrutiyetin ikinci devrinde ve meclisin ikinci döneminde en meşhur gazete idi. Yeni gazetecilik üslûbunu, Avrupa tarzını İran'a getirdi. O Demokrat Fırkası'nın organıydı ve aynı parti Rusya'nın saldırısına karşı şiddetli mücadele ettiği için Rus elçisi onun sürgün edilmesini talep etti. Mehemmed Veli Han, onun İran'dan çıkarılmasını emretti.”

Resulzade'nin makalelerine göz attığımızda görüyoruz ki o, istibdatı ve eski usul idareyi eleştiri ateşine tutmaktan çekinmemiştir. Hatta bu düzenin dağılması, yıkılması için mücadele eder. Çar hükümeti tarafından yakalanmak tehlikesi karşısında kalan Resulzâde İstanbul'a gelir. Bir müddet dava arkadaşı Tağızâde'nin yanında kalır. 1913 yılında Rusya'da ilan edilen genel aftan sonra Bakü'ye döner. Orada siyasî mücadelesine yeniden başlar. Hatta bir defa Çar hükümeti tarafından yakalanarak mahkemeye çıkarılır. Fakat 1917 devriminden sonra serbest bırakılır.

1915'te Açıkgöz gazetesini neşretmeye başlayan Emin Bey, Azerbaycan'ın artık tanınmış nüfuzlu siyasetçisi idi. Gazete 1917'ye kadar yayınına devam etmiştir.

1917 devriminden sonra Bakü'de toplanan Müsavat Fırkası'nın kurultayında Resulzâde fırkanın başkanı seçilir.

Resulzâde 1917 Mayısında Moskova'da toplanan Rusya Müslümanları Şûrâ'sında Azerbaycan temsilcisi olarak bulunur. O, kurultayda söz alarak Rusya'nın millî-mahallî muhtariyetler esasında kurulan cumhuriyetler birliği şeklinde idare edilmesini savunur. Resulzâde'nin bu teklifi kurultay tarafından kabul edilmiştir.

Bu yıllarda Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan milletvekilleri tarafından Mavera-yı Kafkas Seymi kurulur. 1918 yılı Mayısının 24-25'inde Gürcüler ve Ermeniler bu birlikten ayrılıp istiklâllerini ilan ederler. Bunun üzerine Azerbaycan milletvekilleri de Azerbaycan Millî Şûrâsı adı altında toplanarak Resulzâde'yi Azerbaycan Millî Şûrâsı'nın başkanı seçmiştir (28 Mayıs 1918).

Resulzâde'nin başkanlığında Fethali Han Hoylu Başkan seçilerek kabineyi kurar. Bu dönemde Bakü, Rus ordularının ve Ermeni çetelerinin baskınlarına maruz kaldığı için Azerbaycan'ın başkenti geçici olarak Gence'ye taşınır. Bakü'yü düşmanlardan temizlemek için Osmanlı ordusu, Nuri Paşa'nın kumandasında İslam Ordusu namıyla Bakü'ye girer. Bakü 15 Eylül 1918'de Türk ordusu ve Azerbaycan'ın gönüllü birlikleri tarafından üç ay süren bir savaştan sonra kurtarılır. Azerbaycan'ın başkenti tekrar Bakü'ye taşınır.

Bağımsız Azerbaycan Hükümeti millî ve sosyal demokrat bir cumhuriyetti. Hükümetin anayasasında vatandaşlar eşit haklara sahipti. Müsavat Fırkası İstiklal adında bir de gazete yayımlıyordu. Onun ilkeleri Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak idi. Azerbaycan Hükümeti ana dilini devletin resmi dili olarak kabul etmişti. İlk defa olarak Bakü'de bir üniversite kuruldu. Kısa süre içinde bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti çok olumlu işler yapmıştı.

Ne yazık ki, 27 Nisan 1920'de II. Kızılordu Bakü'yü ediyor ve Azerbaycan Hükümeti'nin ileri gelenlerini yakalayıp hapse atıyordu. Hapsedilmeden önce Şamahı'nın Lahız köyünde saklanan Reasulzade, orada yazdığı Asrımızın Siyavuşu adlı eserinde bu hadiseleri şöye anlatmaktadır:

“Bakü'nün bütün serveti yağmalandı, dükkânlar adeta talan edildi. Evler sahiplerinden alınarak miras gibi bölüştürüldü. Köylüye toprak, kâğıt üzerinde verildiyse de ziraatın mahsulü mültezimler tarafından çalındı. Senelerden beri depo edilen petrol Rusya'ya akıtıldı. Kumaş, şeker, çay ne varsa trenlere, vagonlara yüklenip Moskova'ya taşındı. Halkın hakiki serveti, malı gasp olunarak para yerine geçersiz kâğıtlar her tarafı kapladı. Ekmek isteyen aç halka top ve tüfekle cevap verdiler.”

Mehmet Emin Resulzâde Lahıç'ta saklandıktan sonra Bolşevikler tarafından yakalanıp muhakeme için Bakü'ye getirildi. Ancak Resulzâde, Stalin'in eski arkadaşı olduğu için Stalin tarafından hapisten çıkartıldı. Stalin, Resulzâde'yi ve Abbaskulu Kâzımzâde'yi kendisi ile beraber Moskova'ya götürdü.

Resulzâde Moskova'da Şarkiyat Enstitüsü'nde öğretmenlik yapar. O, iki yıl göz hapsinde tutulduktan sonra dostu Abbaskulu Kâzımzâde ile beraber bilimsel araştırmalar dolayısıyla Leningrad'a gider. Oradan Müsavatçıların bilhassa Tatarların yardımıyla kayıkla Finlandiya'ya kaçar. Oradan Almanya'ya, Almanya'dan da Türkiye'ye gelir.

Mehmet Emin Resulzâde Türkiye'de bulunduğu sürede yazarlık faaliyetine başlar ve çeşitli konularda eserler yazar. Bunlardan bazıları şunlardır: Azerbaycan Teşekkülünde Müsavat, Azerbaycan Cumhuriyeti (Keyfiyet-i Teşekkülü ve Şimdiki Vaziyeti), Asrımızın Siyavuşu, İstiklal Mefküresi ve Gençlik, Rusya'da Siyasî Vaziyet, Kafkas Türkleri, Çağdaş Azerbaycan Edebiyatı, Azerbaycan Kültür Gelenekleri, Çağdaş Azerbaycan Tarihi, Azerbaycan Şairi Nizamî.

Mehmet Emin Resulzâde İstanbul'da Yeni Kafkasya dergisini çıkarır ve bu dergiyi 1927 yılına kadar 100 sayı yayımlar. O dergide bazı makaleleri ile Stalin'e Açık Mektup makalesini neşreder. Orada Stalin’in siyasetini ve memurların halka olan davranışlarını eleştirir. Resulzâde, bu dergide Rusya'daki Müslüman Türklerin meselelerini söz konusu eder. Onlara yapılan muameleyi tüm dünyaya anlatır.

Resulzâde 1922 yılında Sovyet Rusya'nın baskısıyla Türkiye'den ayrılmak zorunda kalır. Önce Polonya'ya sonra Almanya'ya gider. Ve Rusya mahkumu milletlerin kurduğu Promete adlı cemiyetin dergisinde 1928-1939 yılları arasında devamlı olarak makaleler yayımlar. 1927-1934 yıllarında Berlin'de çıkan İstiklal gazetesinde, daha sonra Kurtuluş'ta 1935-1939 yılları arasında yazılar neşrettirir. Bu yıllarda Avrupa'da çıkan Müsavat gazetesinde de bazı makaleleri çıkar.

Resulzâde, 1922'de İstanbul'da Azerbaycan Millî Merkezi'nin başkanı olmuş ve 1949 yılında bu merkezin teşebbüsüyle Ankara'da kurulan Azerbaycan Kültür Derneği'nin fahri başkanı seçilmiştir. 1954 yılında bu dernek tarafından yayımlanan Azerbaycan Dergisi yayınını günümüzde de sürdürmektedir.

Resulzâde'nin meslek arkadaşı merhum Tağızâde, Azerbaycan'ın bağımsızlığı uğrunda ömrünün sonuna kadar mücadele eden Resulzâde hakkında şöyle yazıyor:

“Resûlzâde, adlı, sanlı, harikülâde adamlardan biriydi. Bütün ömrümde mübalağasız, doğuda onun gibi adam görmedim. Zamanımızda hiç bir ülkede eşi bulunmayan belki de bütün dünyada çok az bulunan Mehmet Emin Resulzâde terbiyeli, kuvvetli, sağlam mantık sahibi, temiz kalpli sadakatli, doğru söyleyen, metanetli, tam anlamıyla saf düşünce ve meramına inanan fedâkâr, mücahit, nefsine sahip bir şahıstı.”

Azerbaycan'ın istiklâli uğrunda yorulmadan çarpışan, her türlü eziyete, meşakkata katlanan Resulzâde, 5 Mart 1955 günü Ankara'da vefat etmiştir.

Resulzâde'nin Asrımızın Siyavuşu adlı eserinin yazılmasının tarihî sebepleri vardır. Azerbaycan'da Sovyet hakimiyeti kurulduğu zaman Azerbaycan Cumhuriyeti'nin yetkilileri takip ediliyorlardı. Onlardan biri de partinin lideri Resulzâde'ydi. O, bu sefer de Şamahı kazasının Lahıç köyünde saklanmak zorunda kalmıştı. Saklandığı evde küçük bir kütüphane vardı. Bu kütüphanedeki kitaplardan Firdevsi'nin Şehnâme’si dikkatini çeker. Kitabı tekrar tekrar okur ve başına gelen olayları Şehname'nin şahsiyetleriyle ilişkilendirerek Asrımızın Siyavuşu’nu yazar. Eser okununca görülür ki, Asrımızın Siyavuşu Resulzâde'nin kendisidir.

O, eseri hakkında şunları yazar:

“Asrımızın Siyavuşu belirli bir amaçla, vatanımızın, milletimizin umumî fikrimiz ve inanışımızın düşmanlarına karşı özel bir düşmanlık hissi yaratmak amacıyla önceden düşünülmüş bir eser değildir.”

Bu eser Azerbaycan Bilimler Akademisi'nin Haberler dergisinde 1990 Mayısında Elşen Ebülhesenli tarfından da yayımlanmıştır.

Resulzâde'nin Azerbaycan Cumhuriyeti Keyfiyyet-i Teşekkülü ve Şimdiki Vaziyeti adlı eseri de Türkiye'de ikinci defa neşredilmiştir. Eserinde Azerbaycan'ın yakın tarihi, bağımsız cumhuriyetin az zamanda gördüğü işleri, ülkenin başına gelen felaketleri okuyuculara büyük maharetle ulaştırabilmiştir.

Mehmet Emin Resulzâde'nin Çağdaş Azerbaycan Edebiyatı adlı eseri Azerbaycan Kültür Gelenekleri eserinin devamı olarak yazılmıştır. Bu kitapta Resulzâde, demokratik cumhuriyet yıllarında ve Sovyet hakimiyeti yıllarında (1930'lu yılların ikinci yarısına kadar) Azerbaycan edebiyatının gelişmesini içtimâî-siyasî olgular bakımından izler.

Resulzâde'nin söylediği şu söz, onun bir sembol olmasını sağlamıştır:

“Bir defa yükselen bayrak bir daha inmez.”
CF TEAM is offline CF TEAM isimli üyenin yazdığı bu Mesajı değerlendirin.   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-17-2008   #83
Profil
Üye
Avatar Yok
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Bulunduğu yer: De_Dust 2
Yaş: 30
Mesajlar: 252
Üye No: 17577

Seviye: 14 [♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥]
Canlılık: 0 / 346
Çekicilik: 84 / 16812
Tecrübe: 84

Teşekkür

Teşekkürler: 0
0 Mesajina 0 Tesekkür Aldi
Rep
Rep Puanı : 11
Rep Gücü : 17
İtibar :
CF TEAM is on a distinguished road
CF TEAM - İCQ üzeri Mesaj gönder CF TEAM - AİM üzeri Mesaj gönder CF TEAM - MSN üzeri Mesaj gönder CF TEAM - YAHOO üzeri Mesaj gönder
Standart

MUSTAFA ABDÜLCEMİL KIRIMOĞLU


13 Kasım 1943'te Bozköy'de doğdu. 6 aylık iken ailece “vatan haini” damgasıyla Özbekistan'ın Andican bölgesine sürgün edildi. 1959'da orta öğrenimini tamamladı. Üniversiteye girişi, Sovyetlere sadık olmayanlara fakülte hakkı tanınmadığı gerekçesiyle engellendi. 1962'de Taşkent Ziraat Mekanizasyon ve Sulama Enstitüsüne yazıldı. Bir makalesinden dolayı okuldan atıldı. Askerlik görevini reddetiği için 1.5 yıl hapse mahkum edildi.

1969-1974 yıllarında tekrar tutuklanan Kırımoğlu, hapis cezasının yanı sıra ağır çalışma kamplarında bulunduruldu. Cezasının bitimine üç gün kala yersiz bir suçlamayla yargılanmaya başlayınca 303 gün süren açlık grevine başladı. Böylece dünyaca kamuoyuna ve Türkiye'ye sesini duyurmuş oldu.

Dünya kamuoyunun bilmesine rağmen Sibirya'da yargılandı. 2.5 yıl süreyle Çin sınırındaki Primorski çalışma kampına gönderildi. Cezası tamamlandıktan sonra açık nezarette bulundurulmak üzere Taşkent'e gönderildi. Şartlara uymadığı için yeniden tutuklandı. Yakutistan'a sürüldü. Cezanın bitiminde Kırım'a döndü.

1983 yılında altıncı kez tutuklandı. Üç yıl ağır çalışma kampı cezası uygulandı. 1983 yılında ölen babasının naaşını Kırım'a taşımak istediği için yeniden tutuklandı. 1986'da tekrar yargılandı. İzlanda Rejkavik'te yapılan Gorbaçov-Reagan zirvesinde Reagan'ın ön şart olarak içlerinde Kırımoğlu'nun da bulunduğu 5 İnsan Hakları Savunucusu ile birlikte serbest bırakıldı.

1987'de Moskova Kızıl Meydan'da düzenlenen ve tüm dünyada yankılar uyandıran gösterileri organize etti.

1989 yılı Mayıs ayında Taşkent'te “Kırım Millî Hareketi Teşkilatı Başkanlığı”na seçildi.

26 Haziran 1991 tarihinde Akmescit'te II. Millî Kurultay toplandı. Kırım’da bağımsızlık ilan edildi. 33 kişilik ilk Kırım Millî Meclisi seçildi. Başkanlığına da Kırımoğlu getirildi.

Kırımoğlu evli ve üç çocuk babasıdır.
CF TEAM is offline CF TEAM isimli üyenin yazdığı bu Mesajı değerlendirin.   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-17-2008   #84
Profil
Üye
Avatar Yok
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Bulunduğu yer: De_Dust 2
Yaş: 30
Mesajlar: 252
Üye No: 17577

Seviye: 14 [♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥]
Canlılık: 0 / 346
Çekicilik: 84 / 16812
Tecrübe: 84

Teşekkür

Teşekkürler: 0
0 Mesajina 0 Tesekkür Aldi
Rep
Rep Puanı : 11
Rep Gücü : 17
İtibar :
CF TEAM is on a distinguished road
CF TEAM - İCQ üzeri Mesaj gönder CF TEAM - AİM üzeri Mesaj gönder CF TEAM - MSN üzeri Mesaj gönder CF TEAM - YAHOO üzeri Mesaj gönder
Standart

MUZAFFER ÖZDAĞ


( Kurmay Subay-Hukukçu-Devlet Adamı)

Muzaffer ÖZDAĞ 15 Nisan 1933'te Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesinde doğdu. Askeri Lisesi'ne girdi. Her yıl sınıf birincisi olan M.ÖZDAĞ 1950 Haziranında dönem birincisi olarak mezun oldu. 30 Ağustos 1952'de Kara Harp Okulu'nu da birincilikle bitirdi. Aynı yıl Ankara Hukuk Fakültesine kaydoldu.
Hukuk öğrenimin sürdürmekte iken Çankırı Piyade Okulundan sınıf birincisi olarak mezun oldu. Ankara'da 2. Zırhlı Tugaya atandı. Haziran 1955'de Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sayın Nurettin Baransel'e Kara Harp Okullarında öğrenim dört yıla çıkarılması ve Silahlı Kuvvetlerin modernizasyonu ve savaş eğitimi ile ilgili bir arazi sundu. Makama kabul edilerek takdir edildi.

Dil ,Tarih ,Coğrafya Fakültesinde Fransızca dil kursuna devam ederken Türk Devrim Tarihi derslerini takip etti. 1956 Haziranında hem lisan kursunu, hem de Ankara Hukuk Fakültesini bitirdi.

1958 yılında Harp Akademisine girdi. Cumhuriyet döneminin Üstğm. Rütbesiyle kurmay sınıfına katılan en genç subayı olarak mezun oldu.

İç barışın ve demokratik düzenin korunması için Milli Birlik Operasyonunun planlama ve icrasına katıldı. TBMM'nin görevlerini ve sorumluluğunu geçici olarak yüklenen MBK'de üye olarak görev aldı, MBK'nın geçici Anayasasını ve İç Tüzüğünü hazırladı. Devlet protokolünde bakanlar üstü bir statü ile hizmet ifa etti.

M.ÖZDAĞ , MBK 'de partiler üstü tarafsız bir yönetim fikrinde ısrar ettiği için bir grup arkadaşı ile birlikte (14'ler ) yasama hizmetinden uzaklaştırılarak Japonya'da çağdaş, inkılapçı, Atatürkçü bir siyasi parti programı hazırladı ve bunun ışığında CKMP'nin proğramını yeniledi.

1965'te Afyon Milletvekili seçildi. Parti isminin M.H olarak değiştirilmesini sağladı.
Partinin Gen.Sek.ve Gen.Bşk.Yrd cılığı görevlerini üstlendi. Politikada cepheleşmeye ve şiddete karşı çıkarak 1969'da seçimlere girmedi. 1971'de şiddet olaylarının artması üzerine partiden ve politikadan çekilerek serbest avukat olarak çalışmaya başladı.

Tarih, milli güvenlik, strateji ve jeopolitik konular üzerine çalışmalarını sürdürdü. Siyasi partilerin sürüklendikleri, kör döğüşü ve yol açtıkları anarşi devam ederken Türkiye'nin dolaylı bir saldırıya, örtülü bir istilaya maruz kaldığını belirledi. Yetkili mercileri sık sık uyardı. Üniversitelerde Türk tarihi, Türkiye güvenliği ile ilgili konferanslar verdi. Sovyet tehdidine işaret etti.

Sovyetler Birliğinin Dünya hakimiyeti imkan ve şansını kaybettiğini ve 1990'larda Sovyet İmparatorluğunun dağılacağını, Kızıl Ordunun bu dağılmayı önleyemeyeceğine dair bir tebliğ sundu. Milli Savunma Konseptimizin değiştirilmesi, yenilenmesi gerektiğini belirledi.

Gorbaçov'un da başarısızlığa uğrayacağını bir başka tebliğde vurguladı.
Kardeş Türk Devlet ve toplulukları ile kültürel ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi için dostluk derneklerinin kurulmasına öncülük etti. Türkiye-Azerbaycan Dostluk Derneği'nin yönetimini üstlendi.

M.ÖZDAĞ 'ın Türk ve Dünya Jeopolitiği hakkında yayınlanmış çeşitli eserleri, tebliğleri, makaleleri, konferansları, radyo ve TV,konuşmaları vardır.

Harp Okulunda idarece sınıf arkadaşları arasında yapılan bir ankette en sevilen subay olarak seçildi. M.ÖZDAĞ ,öğrencilik yıllarından başlayan sayısız ödüllerin sahibidir. Evli ve dört çocuk sahibi, Fransızca ve İngilizce bilmektedir.
CF TEAM is offline CF TEAM isimli üyenin yazdığı bu Mesajı değerlendirin.   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-17-2008   #85
Profil
Üye
Avatar Yok
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Bulunduğu yer: De_Dust 2
Yaş: 30
Mesajlar: 252
Üye No: 17577

Seviye: 14 [♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥]
Canlılık: 0 / 346
Çekicilik: 84 / 16812
Tecrübe: 84

Teşekkür

Teşekkürler: 0
0 Mesajina 0 Tesekkür Aldi
Rep
Rep Puanı : 11
Rep Gücü : 17
İtibar :
CF TEAM is on a distinguished road
CF TEAM - İCQ üzeri Mesaj gönder CF TEAM - AİM üzeri Mesaj gönder CF TEAM - MSN üzeri Mesaj gönder CF TEAM - YAHOO üzeri Mesaj gönder
Standart

NAMIK KEMAL



Şair, romancı, tiyatro yazarı, gazeteci ve idare adamı. 1840 yılında Tekirdağ'da doğdu. Dedesinin terbiyesi altında özel eğitimle yetişti. Tercüme Odası'nda çalışırken Şinasi ile tanıştı. Küçük yaşta şiire başlamıştı. Şinasi'nin Tasvîr-i Efkâr adıyla çıkardığı gazetede yazarlığa başladı. Yeni Osmanlılar Cemiyeti’ne girdi. 1867'de Paris'e, oradan da Londra'ya kaçtı. 1870'ten sonra İstanbul'a dönerek Gelibolu Mutasarrıfı oldu. 1888 yılında Sakız Mutasarrıfı iken öldü.

1 Nisan 1873 Akşamı, Gedikpaşa'daki Osmanlı Tiyatrosu olağanüstü bir heyecan içinde kaynaşıyordu. Bir yıl önce Gelibolu'da mutasarrıf bulunduğu sırada Kemal Bey'in yazdığı dram, Vatan Yahut Silistre ilt defa sahneye konacaktı. Gedikpaşa Tiyatrosu'nun beş kat locasında saray mensupları, hatırlı, tanınmış kimseler yer yer göze çarpmaktaydı. Nazırlardan, vezirlerden bazıları da gelmişti.

Beş yıldan beri Güllü Agop'un metne dayanarak eser oynatma yetkisini padişahtan alması üzerine, İstanbul'da başka tiyatro kalmadığından, Vatan piyesi bu sahnede oynanacaktı. Salon, at nalı şeklinde, kırmızı kadife koltuklar ve aynı renkte kadife kaplı localarla kat kat yükseliyordu. Her yer tıklım tıklım doluydu. O sırada İbret gazetesini çıkaran Kemal Bey'in şöhreti ise herkesin bildiği bir şeydi.

Daha perde açılıp da İslam Bey ve Zekiye Hanım'ın vatanı yücelten sözleri sahneye yakışır bir yiğitçe tavırla söylenmeye başlar başlamaz, seyircilerde coşkunluk alametleri belirmişti. Zekiye'yi Yeranuhi Karakaşyan oynuyordu. Halk kendini unutmuş, “Aferin!” diye yüksek sesle sahneye bağırıyordu. İkinci ve üçüncü perdelerde coşkunluk daha da arttı. Tiyatronun içinden yükselen sesler, “Yaşa Kemal! Varolsun milletin Kemal'i...” haykırışları sokaktan geçenlerce bile işitilir olmuştu.

Temsil, coşkun alkışlar, dakikalarca süren haykırışlar arasında sona erdiği zaman halk tiyatroyu terk etmek istemedi. Kemal Bey'in sahneye çıkması arzu olunuyordu. Neden sonra kendisinin tiyatroda bulunmadığı anlaşılınca İbret gazetesi idarehanesine gidilmeye karar verildi. Elliden fazla itibarlı kimse o zamanlar henüz İstanbul sokakları aydınlatılmadığı için ellerinde fenerler ve meşalelerle bir fener alayı ihtişamı içinde ve yollarda yüksek sesle “Varolsun Kemal” diye haykırarak Gedikpaşa'dan Galatasaray'daki Haçapulo Pasajı'na, İbret gazetesine geldiler. Gazetenin sahibi Aleksan Efendi'yi uykudan uyandırdılar. Meramlarını anlattılar. Kemal Bey orada yoktu. Bunun üzerine övgü dolu bir tezkere bırakarak ayrıldılar.

Ertesi günü İbret gazetesinde olaylar anlatılıyor ve bu tezkere de yayınlanıyordu. Halkın arzusu üzerine tiyatro idaresi, 2 Nisan akşamı da piyesi oynatma iznini kopardı. Bu defa temsil, Zekiye'yi canlandıran Karakaşyan yararına verilecekti.

4 Nisan akşamı ise tiyatroda Teodor Kasap'ın Pinti Hamit adlı adaptasyonu oynanacaktı. Tiyatronun edebî heyetinde bulunan Namık Kemal ve Mustafa Nuri, idare odasında oturmuş olayları görüşüyorlardı. İbret, bir gün önce süresiz olarak kapatılmıştı. Sebep, olayları anlatış tarzıydı. Halkı padişaha karşı isyana kışkırtır görülmüştü. O sırada kapı açıldı, içeriye bir yabancı girdi. Kemal Bey'in orada olup olmadığını sordu. Kendisini Zaptiye Müşiri Paşa istiyordu. Kemal'i alıp gitti. Az sonra bir zaptiye (askerî polis) binbaşısı geldi. Mustafa Nuri'yi alıp götürdü. O gece temsil sırasında Ahmet Mithat Efendi'yi de aldılar. Ebüzziya Tevfik ve diğerleri birer birer toplandı. Memlekette vatan bilincini uyandırmak için tiyatrodan yararlanan ilk adam, böylece Abdülaziz'in Tanzimat Fermanı'na aykırı düşen emriyle Magosa’ya sürgün edilmiş oldu. Diğerleri de “Hürriyet taraflısı” olmak suçlarıyla çeşitli yerlere sürüldüler, hapsedildiler.

Namık Kemal, en büyük eserlerini Magosa'da yazdı. 1876'da Sultan V. Murat'ın tahta çıkmasıyla affedilerek İstanbul'a döndü. Çok geçmeden Sultan II. Abdülaziz'in tahta çıkmasıyla yeniden tevkif edildi. Mahkemeye sevk edildi. Bereat etti. Fakat yine de İstanbul'da kalması önlendi. Bu yüzden çeşitli mutasarrıflıklara tayin edildi.

En son Sakız Mutasarrıfı iken 2 Aralık 1888'de tutulduğu zatürre hastalığından kurtulamayarak hayata gözlerini yumdu. Rumeli Fatihi Şehzade Süleyman Paşa'nın Bolayır'daki türbesi yanında toprağa verildi.

Namık Kemal, bir çok önemli yeteneklere sahipti. Mesela bir kaç kişiye bir kaç ayrı metni aynı anda yazdırdığını oğlu Ali Ekrem Bolayır, Ruh-ı Kemal adlı eserinde yazar. Keza işittiğini hemen hafızasında tutmak gibi üstünlükleri onun genç yaşta gelişmesine yardım etmiştir.ya
CF TEAM is offline CF TEAM isimli üyenin yazdığı bu Mesajı değerlendirin.   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-17-2008   #86
Profil
Üye
Avatar Yok
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Bulunduğu yer: De_Dust 2
Yaş: 30
Mesajlar: 252
Üye No: 17577

Seviye: 14 [♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥]
Canlılık: 0 / 346
Çekicilik: 84 / 16812
Tecrübe: 84

Teşekkür

Teşekkürler: 0
0 Mesajina 0 Tesekkür Aldi
Rep
Rep Puanı : 11
Rep Gücü : 17
İtibar :
CF TEAM is on a distinguished road
CF TEAM - İCQ üzeri Mesaj gönder CF TEAM - AİM üzeri Mesaj gönder CF TEAM - MSN üzeri Mesaj gönder CF TEAM - YAHOO üzeri Mesaj gönder
Standart

NİZAMÜLMÜLK



Asıl adı, İbû Ali Hasan olan Nizamülmülk, Doğu tarihinin yazdığı en büyük devlet adamlarından biridir. O, âdil bir “Vezir-i âzam” olmakla kalmamış, üniversiteler kurmak suretiyle bilimin yayılmasına çalışmıştır. Büyük sanatkâr ve bilginleri korumuş, değerli eserler yazmış ve hükümdarlara en doğru yolu göstermiştir. Bütün bu büyük özelliklerinden dolayı ona “Memleketin nizamlarının kurucusu” anlamına gelen Nizamülmülk adı verildi.

Nizamülmülk 1017 tarihinde Horasan’ın Tus şehrinde doğdu ve zamanının ünlü hocalarından ders alarak yetişti. Aklı, bilgisi ve büyük insanlık meziyetleri ile önce Belh Hâkimi Ali Bin Şadan’ın emrine girdi. Daha sonra yeni kurulmakta olan Selçuklu Devleti’nin hizmetine girerek Davut Bin Mikâil’in, Alp Aslan’ın , Melikşah’ın baş vezirliğini ve danışmanlığını yaptı. Onun üstün yeteneklerinden dolayı her hükümdar kendisini daha sonraki hükümdara tavsiye ediyordu.

Nizamülmülk’ün Selçuk Devleti’nin kuruluş ve gelişmesinde, sağlam bir devlet olarak organize edilişinde büyük rolü vardır. Ünlü Hasan Sabbah ile Ömer Hayyam’ı korudu. Bağdat ve İsfahan’da iki büyük ilim müessesesi kurdurdu. Adaleti gerçekleştirmeğe çalıştı ve şiirler yazdı.

Nizamülmülk’ün yazdığı Siyasetname adlı değerli eser Batı dillerine de çevrildi. Bu eser memleketimizde de yayınlandı. Nizamülmülk bu eserinde, hükümdarlara ve devlet adamlarına birçok örnekler vererek yol göstermekte ve devlet yönetiminin çeşitli yönlerini incelemektedir.

Ona göre; “Hiçbir hükümdar veya ferman sahibi kimse bu eseri okumaktan kendisini uzak tutamaz”. “Bir hükümdarın halkına vereceği en büyük ihsan adalettir. Halk adaletle yönetimden memnun olursa, o memleket yaşar ve her gün kudret ve güç kazanır. Memleket zulüm ile yaşayamaz. Hükümdar, zulüm görmüş olanların şikâyetlerini bizzat dinlemeli, zâlimden hakkı alıp zulüm görene vermelidir.”

Nizamülmülk, 1096 yılında hançerlenerek öldürülmüştür.
CF TEAM is offline CF TEAM isimli üyenin yazdığı bu Mesajı değerlendirin.   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-17-2008   #87
Profil
Üye
Avatar Yok
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Bulunduğu yer: De_Dust 2
Yaş: 30
Mesajlar: 252
Üye No: 17577

Seviye: 14 [♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥]
Canlılık: 0 / 346
Çekicilik: 84 / 16812
Tecrübe: 84

Teşekkür

Teşekkürler: 0
0 Mesajina 0 Tesekkür Aldi
Rep
Rep Puanı : 11
Rep Gücü : 17
İtibar :
CF TEAM is on a distinguished road
CF TEAM - İCQ üzeri Mesaj gönder CF TEAM - AİM üzeri Mesaj gönder CF TEAM - MSN üzeri Mesaj gönder CF TEAM - YAHOO üzeri Mesaj gönder
Standart

NASREDDİN HOCA


Türk esprisinin büyük zekâsı, tanınmış halk filozofumuz Nasreddin Hoca'yı, yalnız Türk toplumu değil, doğudan batıya her millet sever. Herkes, bu büyük halk filozofunun her devirde aktüalitesini koruyan, güzel fıkralarına hayrandır.
Tarihî kaynakların verdiği bilgilere göre, Nasreddin Hoca, Anadolu Selçukluları devrinde, 1206 yılında, bugün Eskişehir'e bağlı Sivrihisar ilçesinin Hortu köyünde doğmuştur. İlk öğrenimini Hortu'da bir süre babası Abdullah Hoca'nın medresesinde yapmış, çocukluk yıllarını Hortu' da geçirmiştir. Söylentilere ve onun gerçek fıkralarından çıkarılan sonuçlara göre, Hortu'da çıkan kıtlık yüzünden ailesi ile birlikte Sivrihisar'a yerleşmiş, öğrenimini burada sürdürmüştür.

Sivrihisar, o zamanlar Selçuklu devrinin küçük, fakat şirin bir kasabasıdır. Küçük Nasreddin, minareyi ilk kez burada görmüş, arkadaşlarıyla hamama gitmiş, bahçelerden çağla yolmuştu. Onun, hamamdayken yumurtladıklarını söyleyen çocuklara karşı horoz taklidi yapması, ağaçtan meyve çalarken bahçe sahibinin yakalaması, (Ağaçta ne yapıyorsun?) sorusuna (Ben bülbülüm) diyerek bülbül gibi ötmesi, sonra da bahçe sahibine (kusura bakma, acemi bülbül bu kadar öter) cevabını vermesi, Sivrihisar'daki çocukluk anıları arasındadır. Nasreddin Hoca bir zaman sonra, öğrenimini ilerletmek amacıyla, başşehir Konya'ya yolcu olmuştur.

Nasreddin Hoca, Konya'da bir medreseye yerleşmiş ve öğrenimine başlamıştır. O günlerde başından bir olay geçer. Şehirde bıçak taşıma yasağı vardır. Bir gece şehrin Subaşı'sı, Nasreddin Hoca'nın üzerinde koca bir kasatura bulunca, Nasreddin: (Kusura bakmayın!. Ben medrese öğrencisiyim. Bu kasatura ile de kitaplardaki yanlışları kazırım.) diye özür diler. Subaşı'nın: (Bir yanlış için bu kadar uzun kasaturaya ne lüzum var?) demesi üzerine en güzel cevabı verir: (Kitaplarda bazen öyle yanlışlar var ki, bu kasatura bile az gelir!).

Nasreddin Hoca'nın Konya'da medrese öğrenimini tamamladıktan sonra, bir ara gölge kadılığı yaptığını görüyoruz. Gölge kadıları, tecrübeli hâkimlerin yanında çalışan ve bazı küçük davalara bakan kadı adaylarıdır. Odun kıran bir adamın karşısında (hınk) diyen birinin oduncudan hak istemesi, vermeyince mahkemeye baş vurması, Nasreddin'in bu davayı görürken, bir kese parayı şıngırdatarak: (Hadi sen de paraların sesini al) diye hüküm vermesi, onun kadılık günlerindeki anılarından biridir.

Bir süre sonra kadılıktan ayrılan, üstadı, büyük bilgin Seyid Mahmud Hayranî'nin Akşehir'e yerleşmesiyle Konya'yı terk eden ve Akşehir'e göçen Nasreddin Hoca, artık kişiliğini bulmaya ve usta bir sosyolog gözüyle olaylara neşter vurmaya başlar.
Nasreddin Hoca'yı bundan sonra, Akşehir'de gösterişsiz yaşantısı içinde, dert çeken, uman, isteyen, efkârlanan, sonunda efkârını bir nüktede boğan bir halk adamı olarak görüyoruz.

Bir ziyafete yeni kürküyle gitmiş. gördüğü itibar üzerine (Ye kürküm ye!.) deyişinde insanı yalnızca dış görünüşü ile değerlendiren toplumun, doğuran kazan hikâyesinde aç gözlülüğün, Akşehir Gölü'ne yoğurt çalarken: (Göl yoğurt tutar mı?) diyenlere karşı: (Ya bir tutarsa!.) cevabındaki gerçek yönleri...

Bir gün kürsüye çıkıp ta: (Ey ahali ne söyleyeceğimi biliyor musunuz?) diye sorduğunda, çevresindekilerden bazılarının "biliyoruz" bazılarının da "bilmiyoruz" cevabını vermeleri üzerine: (O halde bilenler bilmeyenlere öğretsin!.) diyerek kürsüden inmesi, az ders mi insanoğluna? Eğitimin temel yapısı, bilenin bilmeyene öğretmesi demek değil midir?
Akşehir'deyken Moğol şehzadesi Keygatu ile aralarında geçen, sonraları yanlışlıkla Timur'a mal edilen olaylar, pek iyi bilinen fil hikâyeleri, Akşehir'de medrese hocalığı yaptığı günlerde tanınmış mollası İmad ve yanından hiç ayırmadığı sevgili eşeği Bozoğlan, Nasreddin Hoca'nın yaşantısında önemini her zaman korumuştur.

Eşeğinden düştüğü zaman gülenlere: (Ne gülüyorsunuz yahu, düşmeseydim zaten inecektim) deyişi, yitirdiği eşeğini türkü söyleye söyleye ararken, bunun nedenini soranlara: (Bir umudum şu dağın ardında, orada da bulamazsam, o zaman seyredin bendeki ağıtı...) cevabını vermesi, onun renkli ve çok yönlü yaşantısının anekdotları arasında yer alır.

Nasreddin Hoca, Akşehir'de evlenmiş, çoluk çocuğa karışmıştır. Onun iki kızından Fatma Hatun ile Dürr-ü Melek'in mezar taşları, son yıllarda bulunmuş ve Akşehir Müzesine kaldırılmıştır.

Hani bir fıkrası vardır. Nasreddin Hoca bir gün, çeşmeden su doldurması için kızlarından birinin eline bir testi verir, sonra da testiyi kırmaması için sıkı sıkı tembih ederek yanağına bir tokat indirir. Bunu görenler Hoca'ya çıkışırlar (Kızın ne suçu vardı da tokatladın?) Hoca'nın cevabı ibret vericidir: (Testiyi kırmaması için... Kırdıktan sonra, tokat atmışım, atmamışım ne önemi var? Önceden vurursam, dikkat eder, kırmaz...) Mezar taşlarının birinin üzerinde Dürr-ü Melek'in resmi de bulunmaktadır.

Nasreddin Hoca, yaşının seksene yaklaştığı bir sırada, 1284 yılında Akşehir'de ölmüş, mezarı üzerine altı sütuna oturan kubbeli bir türbe yaptırılmıştır. Kubbenin altında, Nasreddin Hoca'ya ait mermer bir sanduka görülür. Bu sandukanın baş tarafındaki kitabede, Hoca'nın ölüm tarihi olan 683 Hicri yılı, tuhaflık olsun diye ters yazılmıştır. Burada, her yönü açık olan Türbeyi kilitleyen Selçuklu devri kilidi, bir sembol olarak yer alır.
Nasreddin Hoca'nın ölümü, onun yeniden doğumu olmuştur. Onun, toplumun temeline oturan sağlam fikir yapısı, her geçen yılla geçerli olmuş, yüzyıllar onu daha dinç, daha diri yapmış, şöhreti, Türkiye sınırlarını da aşarak dünyayı sarmıştır. Nasreddin Hoca bugün tüm insanlığın malıdır.

Akşehirliler, çok sevdikleri Nasreddin Hocaları için her yıl Temmuz ayında festivaller düzenler. Bu festivallerde, Nasreddin Hoca'nın ağzından bir türlü huzura kavuşamayan dünyamıza, iyilik ve mutluluk mesajları yayınlanır.
CF TEAM is offline CF TEAM isimli üyenin yazdığı bu Mesajı değerlendirin.   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-17-2008   #88
Profil
Üye
Avatar Yok
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Bulunduğu yer: De_Dust 2
Yaş: 30
Mesajlar: 252
Üye No: 17577

Seviye: 14 [♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥]
Canlılık: 0 / 346
Çekicilik: 84 / 16812
Tecrübe: 84

Teşekkür

Teşekkürler: 0
0 Mesajina 0 Tesekkür Aldi
Rep
Rep Puanı : 11
Rep Gücü : 17
İtibar :
CF TEAM is on a distinguished road
CF TEAM - İCQ üzeri Mesaj gönder CF TEAM - AİM üzeri Mesaj gönder CF TEAM - MSN üzeri Mesaj gönder CF TEAM - YAHOO üzeri Mesaj gönder
Standart

NUR SULTAN NAZARBAYEV



SSCB'nin Mihail Gorbaçov ve Boris Yeltsin'den sonra en etkin kişiliğe sahip bir devlet adamı olan Nursultan Nazarbayev, Kazakistan'da Alma-Ata'nın hakim bulunduğu Kazkalenski yöresindeki Çemolgan köyünde dünyaya geldi. Lise öğrenimini bitirdikten sonra bir maden ocağına girip maden işçisi olarak çalışmaya başladı.

Daha sonra Ukrayna'ya giderek Metalurji öğrenimi gördü. 1960 yılında Karaganainski bölgesindeki Temirtav kentinde Kazmetallurgstroy Tröstü'nün inşaat işçiliğinde çalıştı. Bundan sonra ise Karaganda Demir-Çelik Fabrikası'nda çalışmasına devam etti. Buradaki yüksek fırında sırasıyla dökümcü, gaz tesisinde usta ve baş usta olarak çalıştı.

Nursultan Nazarbayev 1969 yılından itibaren parti çalışmasına yöneldi. Temirtav'daki Komsomol Kent Komitesi'nin I. Sekreteri oldu. 1971'de bu kentin parti üst komitesinin II. sekreterliğine seçildi. 1973'te Kombinası Parti Sekreterliği'ne getirildi. 1977'de Bölge Parti Üst Komitesi II. Sekreterliği'ne atandı.

Nursultan Nazarbayev 1979 yılında Kazakistan Komünist Partisi'nin MK Sekreteri oldu. 1984'te Kazakistan Sovyet Yönetimi Bakanlar Kurulu Başkanlığı'nda bulundu. 1989'da Kazakistan Komünist Partisi Genel Başkanlığı'na seçildi.

1990 yılının Nisan ayında Kazakistan Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanlığı'na seçilen Nursultan Nazarbayev, ekonomi sahasında master yapmıştır.

Evlidir ve üç kızı vardır.
CF TEAM is offline CF TEAM isimli üyenin yazdığı bu Mesajı değerlendirin.   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-17-2008   #89
Profil
Üye
Avatar Yok
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Bulunduğu yer: De_Dust 2
Yaş: 30
Mesajlar: 252
Üye No: 17577

Seviye: 14 [♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥]
Canlılık: 0 / 346
Çekicilik: 84 / 16812
Tecrübe: 84

Teşekkür

Teşekkürler: 0
0 Mesajina 0 Tesekkür Aldi
Rep
Rep Puanı : 11
Rep Gücü : 17
İtibar :
CF TEAM is on a distinguished road
CF TEAM - İCQ üzeri Mesaj gönder CF TEAM - AİM üzeri Mesaj gönder CF TEAM - MSN üzeri Mesaj gönder CF TEAM - YAHOO üzeri Mesaj gönder
Standart

NAİMÂ



Nâimâ, ilk resmî vak'anüvis ve Osmanlı tarihçileri arasında en ünlü kişidir. 1652 yılında Halep'te doğdu, Babası. Halep eşrafındandı. İlk öğrenimini orada tamamlayan Nâimâ, genç yaşta İstanbul'a geldi. Yüksek öğrenim gördü ve Dîvan Kalemi'nde memur olarak hayata atıldı. Sonra hayatı birçok memurluklarda geçti. Dîvan Mektupçuluğu, Başmuhasebecilik vesaire yaptı. Nâimâ memurluk hayatında bazen yükselip bolluğa kavuştu, bazen atılıp sıkıntı çekti. Bir aralık Alanya ve Bursa'ya da sürüldü. Çorlu'lu Ali Paşa onu Mora seferine beraber götürdü. Nâimâ, 1715 yılında Patras'da muhasebeci iken 63 yaşında öldü ve bu kasabada bulunan bir caminin bahçesine gömüldü.

Osmanlı Tarihi'nde resmî olarak ilk vak'anüvis olan Mustafa Naimâ Efendi, ilk öğrenimini doğduğu şehir olan Halep'te tamamladıktan sonra, genç yaşta İstanbul'a geldi. Küçüklüğünden beri okuyup yazmaya, özellikle tarihe ve edebiyata büyük merakı vardı. İstanbul'da Enderun'a devam etti. Sonra, Dîvan katipliğinde görev aldı.

Pırıl pırıl zekâsı, titiz çalışmasıyla kendini kısa zamanda gösteren Nâimâ, Kalaylı Koz Ahmet Paşa'nın Dîvan Efendiliği'ne yükseldi. Daha sonra, ilim ve sanat adamlarını korumakla tanınmış Amcazade Hüseyin Paşa'nın hizmetine girdi. İşte, Nâimâ'yı Nâimâ yapan o ciddi çalışmalar, Hüseyin Paşa'nın yanındayken başladı. Amcazade Hüseyin Paşa, Nâimâ'nın mükemmel tarih bilgisini öğrenince, ona önemli bir görev verdi. Paşanın kütüphanesinde, Şârihu'l-Menârzade Ahmet Efendi'nin yazdığı, fakat henüz düzene konulmamış, müsvedde halinde bir tarih kitabı vardı. Bu kitap, 1591 ila 1659 yılları arasındaki olayları naklediyordu.
Hüseyin Paşa, bu kitabın derlenip toplanması ve yeniden kaleme alınması işini Nâimâ'ya verdi. Nâimâ, çalışmalarını çok sıkı tuttu. Çeşitli kaynaklara dayandı, Uzun araştırmalar yaptı ve kitabın daha ilk bölümlerini henüz tamamlarken Hüseyin Paşa'nın büyük takdirini kazandı.

Bu eser tamamlandığı zaman, artık eski müsveddelerle ilgisi kalmamış, baştan başa Nâimâ'nın araştırması ve usta kaleminin bir ifadesi olmuştu, Bu yüzden büyük eser NaimâTarihi olarak bilinir. Nâimâ Tarihi'ne konu olan yıllar, Osmanlı İmparatorluğu'nun en düşkün zamanlarına rastlar. Nâimâ, canlı ve zarif uslubuyla o yılları önümüze sererken, sadece tarihçiliğindeki ustalığı değil, yazarlığındaki kudreti de ortaya koymuştur.

Osmanlı tarihçileri, genellikle saray dahilinde cereyan eden olaylara pek nüfuz imkânını bulamadıkları ve kulaktan kulağa bir şeyler duysalar bile, hayatlarından korktukları için, olayları aktarmada yüzeysel kalmışlardır. Oysa, Nâimâ cesaretle davranmış, hatta III. Ahmet'in, tahta geçer geçmez 19 erkek kardeşini nasıl idam ettirdiğini bile açık açık anlatmıştır:


"Padişah-ı Cihanpenah'ın biraderi olan on dokuz nefer şehzade-i bî-günah, nizam-ı alem için, kemend-i cânistan ile şüheda zirvesine ilhak edilirlerken, yetişkin olmayanların, annelerinin kucağından alınıp canlarına kıyılmasını harem-i hümayun vaveyla ve göz yaşlarına gark olarak seyreylemiştir..."

İstanbul halkı da bu facianın üzüntü ve ızdırabını çekmiştir. Şehzadelerin en büyüğü Mustafa'nın son anında şu beyti söylemiş olduğunu da, Nâimâ, eserinde rahatça nakleder:

Nâsiyemde kâtib-i kudret ne yazdı bilmedüm
Âh, kim bu gülşen-i alemde herkiz gülmedüm.

Naimâ Tarihi'nin bir başka bölümünde, Sultan III. Mehmet'in korkaklığı anlatılmıştır. Nâimâ 'dan öğrendiğimiz olay şudur: Padişah III. Mehmet zorla sefere çıkarılmış ve Osmanlı Ordusu, Hasova mevkiinde durmuştu. Tarihe, Hasova Zaferi olarak geçecek olan savaştan önce, padişahın, Sadrazam Damat İbrahim Paşa'ya gönderdiği tezkire pek yüz kızartıcı oldu:


"Sen ki lalamsın, burda muharebe içün seni serdar idüp, ben buradan İstanbul'a revân olsam olmaz mı?.."

Nâimâ, tarih yazışına yepyeni bir stil getirmiştir. Onun renkli ve çekici bir üslûbu vardı. Olayları, bunları doğuran sosyal çevre ile beraber görüp anlattı. Halkın ve memleketin bu devirdeki hayatı Nâimâ'nın eserinde canlandı. Padişah ve vezirlerin eksik yönlerini, hatalarını güçlü bir ifade tarzıyla yazdı ve eleştirdi.

Nâimâ, tarih olaylarının ve bunları meydana getiren şahısların iç dünyalarına da sızarak yepyeni bir tarih edebiyatı ve sanatı ortaya koydu. Bu eser tarih edebiyatımızın en değerli eserlerinden biridir.

Nâimâ'nın bu düzenli eserini ilk kez İbrahim Müteferrika iki cilt olarak bastı. Daha sonra eser altı cilt olarak yeniden yayınlandı. Nâimâ Tarihi, Osmanlı tarihleri içinde önde gelen tarih kitaplarından biridir.

Nâimâ, devlet görevinde, Anadolu Muhasebeciliği'ne kadar yükseldi, fakat haksızlığa karşı göz yummadığı ve devrin ileri gelenleri hakkında tenkit edici sözler söylediği için 1706 yılında Hanya'ya sürüldü.

Eşinin talebi üzerine, sürgün yeri Bursa olarak değiştirildi. Sürgünde, çok sıkıntılı günler geçirdi. Koca bir yıl çekmediği çile kalmayan Nâimâ, nihayet Çorlulu Ali Paşa'nın izniyle İstanbul'a geldi. Tekrar devlet hizmetine alındı. Hatta Çorlulu Ali Paşa, onun gönlünü almak için Mora seferine beraberinde götürdü.

Ancak bu sefer sırasında da tok sözlülüğünün cezasını çeken Nâimâ'ya, bir kısım görevlerinden el çektirildi. Haksız ve yersiz muamelelere maruz kaldı. Mora'nın Patras kasabasında muhasebeci olarak görevlendirildi. Nâimâ 63 yaşında iken, Patras'ta öldü. Patras'ta bulunan tek caminin avlusuna gömüldü. Bir süre sonra ne o cami kaldı, ne de Nâimâ'nın mezarı...
CF TEAM is offline CF TEAM isimli üyenin yazdığı bu Mesajı değerlendirin.   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-17-2008   #90
Profil
Üye
Avatar Yok
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Bulunduğu yer: De_Dust 2
Yaş: 30
Mesajlar: 252
Üye No: 17577

Seviye: 14 [♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥]
Canlılık: 0 / 346
Çekicilik: 84 / 16812
Tecrübe: 84

Teşekkür

Teşekkürler: 0
0 Mesajina 0 Tesekkür Aldi
Rep
Rep Puanı : 11
Rep Gücü : 17
İtibar :
CF TEAM is on a distinguished road
CF TEAM - İCQ üzeri Mesaj gönder CF TEAM - AİM üzeri Mesaj gönder CF TEAM - MSN üzeri Mesaj gönder CF TEAM - YAHOO üzeri Mesaj gönder
Standart

NECİP ASIM



Türk tarihi ve milliyet ideali için çalışmış fikir adamlarımızdandır. 1861 yılında Kilis’te doğdu. Bal Hasan Oğulları denen bir Sipahi ailesindendir. Soyadı kanunu çıkınca kendine Yazıksız soyadını seçmişti.

1880’de Harbiye’den Piyade Mülazimi (Teğmen) çıkmış, Askerî Rüştiyelerde ve sonra Harbiye’de Türkçe, Fransızca ve tarih gibi dersler okutmuş ve askerlik hayatını öğretmenliklerde geçirerek Miralaylıktan (Albay) emekli olmuştu.

1908 inkılabından sonra İstanbul Darü’l-fünunu Türk Tarihi ve Türk Dili Tarihi Müderrisi oldu. Üçüncü seçim döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisine Erzurum milletvekili seçildi.

12 Aralık 1935’te Kadıköy’deki evinde öldü. Erenköy’de Sahrayıcedit mezarlığına gömüldü.

Henüz Askerî Rüştiyesinde hoca iken bir çok gramer, okuma, coğrafya ve tarih kitapları yayınlamıştır. Bu küçük okul kitaplarından başka Medrese-i Edep, Medeniyete Hizmet, Sitler, gibi çeşitli eser ve tercümeleri, Fransızca, hatta fizik ve resim derslerine ait risaleleri basılmıştır. Türk idealine ve tarihine ait makalelerini ise İkdam gazetesi vasıtasıyla neşrediyordu.

Eserleri, çoğu küçük risalelerden ibaret olmak üzere, 40 civarındadır. Yazdığı makalelerin de 1000’e ulaşmıştır. II. Abdülhamit devrinde koyu Osmanlılık davası içinde Türk tarihi ve Türk idealiyle uğraşan nadir zümredendir. Gök Bayrak’ı da ilk defa o tercüme etmişti.

Necip Asım, Türk dili hakkındaki eserlerinden dolayı 1892 Şikago Sergisinden bir madalya ve bir şahadetname almış, Paris’teki Societe Asiatique, 1895’te onu azalığa seçmişti. 1908 inkılabından sonra Türk Yurdu, Bilgi, Edebiyat Fakültesi Mecmuası, Türk Tarih Cemiyeti Mecmuası gibi birçok mecmualarda makaleler yazdı. Aynı zamanda İstanbul Darülfünununda Türk Tarihi ve Türk Dili Tarihi dersleri verdi.

Necip Asım, rahmetli Arif Bey’le birlikte büyük bir Türk Tarihi hazırlamaya başlamış, bu eserin Osmanlılardan önceki Türklere ait olan I. cildi Tarih Encümeni tarafından neşredilmişti. Milattan sonraki ilk yıllarda, Orta Asya Türklerinin kullandıkları Orhun diline ait küçük bir broşürü ve Yeniçay kıyılarında VIII. yüzyılda dikilmiş olan Orhun Kitabeleri hakkındaki incelemelerini kapsayan eseri, dil ve edebiyatımız için faydalıdır.

Bunlardan başka XII. yüzyılda Yuknak şehrinde yetişmiş olan Mahmut oğlu Ahmet isimli Türk şairinin Hakaniye lehçesiyle yazdığı Aybetül-Hakayık isimli manzum eserin Uygur harfleriyle yazılmış olan nüshasını Ayasofya Kütüphanesi’nde keşfetmiş, okumaya muvaffak olmuş, gerek bu eserin fotoğrafını, gerek lehçemize tercümesini iki kısımlık bir kitap halinde neşrederek edebiyat tarihimize büyük bir hizmette bulunmuştu.

Necip Asım, Fransızca, Arapça, Uygurca ve Çağatayca öğrenmişti.
CF TEAM is offline CF TEAM isimli üyenin yazdığı bu Mesajı değerlendirin.   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
buyukleri, dan, turk


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 18:35.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.