![]() |
#1 |
![]()
Halka açık bir tiyatroydu mahkemenin ilk celsesi. İzleyiciler ve mahkeme heyeti aynı noktaya bakıyordu. Beyaz entarili, başında beyaz takkesiyle dolgun ve uzun boylu bir genç hâkimin karşısında ayaktaydı. Elinde Kur’an-ı Kerim olan gencin heybeti hemen göze çarpmaktaydı.
-Adın, dedi hakim. -Halid Ahmed Şevki el-İslambuli. -Seni savunacak bir avukatın var mı? -Var. Nerede, der gibi bakan mahkeme başkanına elindeki Kur’an’ı Kerim’i havaya kaldırarak gür bir sesle bir ayet-i kerime okudu. -Allah kendine iman edenlerin savunucusudur. Rabbim en iyi savunucudur demek isteyen heybetli genç, Mısır mahkemesinin karşısındaydı. Hiçbir ürperti ve hiçbir korku duymayan delikanlı diğer arkadaşlarına bakarken tebessüm ediyordu. -Niçin başkan Enver Sedat’ı öldürdün? -Allah’ın, dedi Halid İslambuli. Allah’ın hükümleriyle hükmetmeyip, İslam ümmetine karşı ihanet ettiği için… Bu sebeple ona karşı cihad gerekli olduğu için… -Pişman mısın? -Asrın Firavun’unu ortadan kaldırmayı bana nasip ettiği için Allah’a hamd olsun. Aksine çok mutluyum. Zira Allah’ın hukukunu ayakaltına alanlar ile Müslümanlara zulmedenlerin akıbeti, Sedat’ın akıbeti gibidir. Artık Müslümanlar var olduğu müddetçe, kimse İslam’a saldıramayacaktır. Korkusuzca haykıran, pervasızca söylenilen bu sözler karşısında mahkeme heyetinin kalbleri yerinden çıkarcasına hareketli ve heyecanlıydı. İçten içe takdir dolu bakışlar olsa da her şey bir anfideki tiyatro gibiydi. Aslında hüküm çoktan verilmişti. Uğultular arasında erteleniverdi duruşma başka bir tarihe. İslambuli’nin gözleri ise arkadaşlarına takılmış, tebessüme durmuştu. *** Her şey bundan kısa bir süre önce başlamıştı. 1981’in Ekim ayında, Nasr şehrinde… O gün hava nispeten kuru ve güneşli idi. Şehrin güneyindeki mahallelerde bir hareketlilik göze çarpıyordu. Askeri cemseler, bir tören geçidi için hazırlık görüyordu. Aralarında konuşanlardan biri: -Her şey tamam, dedi. Şarjör ve silahları cemseye yerleştirdim. -Nöbetçi asker… Onu ne yaptın. -Bir bahaneyle gönderince işi hallettim. -Biliyorsun üç gündür emniyet kuvvetleri bütün silah ve zırhlı araçları kontrol ediyorlar. Bir tek kurşun bulunsun istemiyorlar. Bu nedenle dedektörler vasıtasıyla her aracı ve herkesi sıkı kontrolden geçiriyorlar. -Endişeye gerek yok. Bizim araçları kontrol edip gitmelerinden sonra silahları cemseye yerleştirdim. Halid teğmendi. Tüm tedbirleri düşünmüş, hazırlıklarını görmüştü. Uzun zamandır tasarladığı planı başarılı olursa bir Firavun devrilecekti. Müslümanlara zulmeden, zindanları tıka basa dolduran ve uşaklık vazifesini en güzel bir şekilde icra eden bir Firavun… -Allah izin verirse ona yaptıklarının hesabını soracağız kardeşim, gidelim. Saat 10:30’da tören meydanı coşkuluydu. Askeri araçların geçit yapacağı bir buçuk metre yüksekliğindeki duvarın üzerinde Başkan Enver Sedat, sağında yardımcısı Hüsnü Mübarek, solunda Savunma Bakanı Ebu Gazale oturuyordu. Amerikalı generaller ve Amerikan Büyükelçisi Alfred Aturtoun ise arka sıradaydılar. Heyecan doruktaydı. Tank sesleri ve cemselerin geçişi yanı sıra, altı adet Mig uçağının alçaktan uçarak akrobatik gösteri yapmaları herkesi heyecana salmıştı. Tüm gözler uçakları seyrediyordu. Geçit töreninde askeri kamyonlardan biri ansızın arızalandı. Bir süre yerinde durdu. Fakat tekrar hareket edince herkes rahatladı. Korkuya mahal yoktu. Mig uçaklarının ani dalış ve yükselişleri tekrar gözlerin onlara odaklanmasına neden olmuştu. Herkesin gözü havadayken, tören geçidi devam ediyordu. Geçit kamyonlarının içinde arkasında 130 mm’lik Rus yapısı tanksavar topu bulunan bir kamyon göze çarptı. Özel makam yerinin tam karşısında ansızın durdu. Herkes biraz önce arızalanan araç gibi yine arıza olduğunu zannetti. Birden kamyonun arkasından üç kişi yere sıçradı. Enver Sedat’ın olduğu özel makamı kurşun yağmuruna tuttular. Silah sesleri ortalığı kaplamış, herkes şoke olmuştu. Korumalar, Amerikalı generaller, emniyet görevlileri şaşkınlık okyanusunda yüzüyorlardı. Operasyonun reisi, ileri atıldı. Sedat’a doğru koşup bir el bombası fırlattı. Bomba Savunma Bakanının yanına düştüyse de patlamadı. Fakat ikinci el bombasının infilakı ortalığı tozu dumana kattı. Korumalar ellerine geçen sandalyeleri özel makama doğru atıyor, Sedat ve yardımcılarını korumaya çalışıyorlardı. Halid, süratle kamyona yöneldi. Makinalı tüfeği alarak makam yerini taramaya başladı. Diğer dört arkadaşı ise Amerikalılar da dâhil özel makamı taramaya devam ediyordu. Bir an Sedat yerinden doğrulunca iyi bir hedef olmuştu. 1,5 metrelik özel duvara dayanmış beş arkadaş için bu iyi bir fırsattı. Tüm mermiler boşalıncaya kadar ateşe devam edildi. Enver Sedat yerde, kanlar içindeydi… *** İkinci mahkemede olanları zihninden geçiren Halid İslambuli, bir sesle irkildi. Yabancı değildi bu ses: -Sabredin ey Yasir ailesi, size cennet va’d edildi. Annesiydi bağıran, ciğeri yanan… Fakat müjdeliyordu oğluna cenneti, Rabbinin nimetini… Ve demir kafesler içindeki arslanlardan marşlar yükseldi slogan slogan. Her söz bir balyozdu zulmün beynine inen. Olayı gözleyen iki gazeteciden biri diğerine şaşkınlığını fısıldıyordu: -Vay canına! Ne anneymiş ama… Hayret ki hayret… Üçüncü ve son celsede ise salonda sessizlik hâkimdi. Yerlerine oturan mahkeme heyeti, aralarında fısıltıyla konuşuyordu. Başkanın ağzından soğuk bir kelime döküldü birden. -Karar. Sükûnet, salonda imza atıyordu. Sessizlik her tarafa egemendi. Fırtına öncesi sessizlik misali durgundu sular. -…Mahkememiz tarafından eldeki açık deliller ve ittifakla alınan kararlar sonucu yürürlükteki kanunlar muvacehesinde, Halid Ahmed Şevki El-İslambuli Abdulhamid Abdusselam Ebul Ali Ata Tahil Hamide Hüseyin Abbas Muhammed Muhammed Abdusselam Ferac Atiye’yi idama, Abbud ez Zümer’i 42 yıla mahkûm etmiştir… Henüz sözleri bitmeyen hâkimin aldığı ilk tepki, tekbirlerdi demir kafeslerdeki arslanlardan yükselen. Ardından salonda sloganlar yükseldi. Demir kafesteki gençlerden biri sol kolunu parmaklıklara sürtüp kanattı. Akan kanıyla beyaz elbisesine “Cihadu hatta’l mevt (ölene kadar cihad)” sözlerini yazdı. Bir marş yükseliyordu kafeslerden, bir muştu… “Haber verin kan içici kasaplara İnsanların ruhunu parçalayan zebanilere… Zalimlerin sonunu müjdeleyecek fecir Yaklaşmakta…” 16 Nisan 1982… Selefinin ölümüne/öldürülmesine şahit olan ve bundan ibret almayan Hüsnü Mübarek’in emriyle Halid ve dört arkadaşı idam edildiler. Ebedi âleme can kuşlarını uçurdular ölümsüzlük iksiri şehadetle… Ve son sözü bir müjdeydi Halid’in: -Dünya duysun artık, Müslümanlar geliyor! * * * Annesinin elinde bir mektup vardı oğlundan. Heyecan içinde elleri titrek, ağzı dualı sözlerle açıverdi kâğıdı. Öpüp kokladı Halid kokan mektubu. Buram buram hasret, buram buram özlem kokan mektuptan, bir koku daha yayıldı ihtiyar annenin odasına… Şehadet kokusu!… “… Anneciğim! Lütfen oğlun için üzülme. Zira sen bir şehid annesisin, oğlunsa şehid…” * Halid İslambuli’nin şehadet yıldönümüne ithaftır. Semayı barut kokusu sarmış,toz toprak birbirine karışmış,dağların,semanın şahitliği önünde bir mücahid destanı daha yazılmıştı.
__________________
Forumun En ii Cs Cfg Sini İndirmek İçin Tıkla (: TıkLa ! Bir Teşekkürü Cok Gormeyin (: Why So SeriouS ? ![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Etiketler |
kokusu, sehadet |
|
|