![]() |
#1 |
Nefsini Allah'a Satan Genç...
NEFSİNİ ALLAH'A SATAN GENÇ
Fakih anlatıyor: - Babam, Abdulvahid b. Zeyd'in şöyle dediğini anlattı: - Bir gün ben alışılmış toplantılarımızdan birinde idim. Gazaya çıkmak için hazırlığımızı yapıyorduk. Arkadaşlarıma pazartesi sabahına hazırlanmaları emrini verdim. Bu sırada biri, şu âyet-i kerimeyi okudu: - "Allahu Teâlâ, kendilerine verilecek cennet karşılığı, mü'minlerden mallarını ve nefislerini satın almıştır..." (Tebve süresi, âyet:111) Sonunda onbeş yaşında bir genç ayağa kalktı. Babası ölmüştü. Babasından kendisine çok mal kalmıştı. Bana şöyle dedi: - Ey Abdulvahid! Allahu Teâlâ , kendilerine cennet verilmek üzere, mü'minlerden mallarını ve nefislerini satın almışmıdır? - Evet, dedim. Şöyle devam etti: - Ay Abdulvahid! Bana cennet verileceği vaadine inanarak nefsimi Yüce Allah'a satıyorum. Şöyle anlattım: -Kılıç darbesi, du sözden çok ağır ve zordur. Halbuki sen bir çocuksun. Korkarım ki, sabredemezsin. Bu satıştan aciz kalırsın. Şöyle dedi: -Ben Allah ile alış veriş edeceğim; sonra da âciz kalacağım öyle mi?. Sonrada nefsimiz bize kusur yolu gösterdi, dedik ki: - Bu çocuktur; yapar, ama biz yapamayız. Bundan sonra, malını Allah yolunda sadaka olarak dağıttı. Yalnız geçimine yetecek miktar ile atı ve silahı kaldı. Gazaya çıkış günü, bize ilk gelen o oldu. - Sana selâm ey Abdulvahid, deyince: - Sana da selâm, Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerine olsun. Satış kazancın bol olsun, dedim. Bundan sonra, yola koyulduk. O da bizimle beraber idi. Gündüzleri oruç tutyordu. Geceleri namaz kılıyordu. Hizmetimizide görüyordu. Hayvanlarımızı yayıyor, Uyuduğumuz zamanda bizi bekliyordu. Böylece biz, Rum beldelerine vardık. Biz bu hâl içindeyken, bize çıkageldi. Şöyle diyordu: - Ah AYNA-İ MARDİYE'ye bir kavuşsam. Arkadaşlarım, onun bu hâline dedilerki: - Galiba çocuğa vesvese geldi; yahut aklı bozuldu. O yine bize öyle diyerek yaklaştı: - Ey Abdulvahid! Artık sabrım kalmadı. AYNA-İ MARDİYE'ye bir kavuşsam. Dedim ki: - Ey habibim, bu AYNA-İ MARDİYE dediğin nedir? Şöyle anlattı: - Ben uykuya daldım. Bana biri geldi şöyle dedi: -Seni AYNA-İ MARDİYE'ye götüreceğim. Beni bir bahçeye götürdü. Orada suyu gâyet tatlı bir ırmak akıyordu. Birde baktık ki, o ırmağın kenarında bir çok cariyeler var. Üzerlerinde tarifini yapamayacağım süsler ve elbiseler vardı. Beni görünce sevindiler ve şöyle dediler: - İşte AYNA-İ MARDİYE'nin zevci. Yanlarına vardım. Selam verdim. - AYNA-İ MARDİYE aranızda mı? Dedim. Şöyle anlattılar: - Hayır, biz onunhizmetçileriyiz, cariyeleriyiz. öne doğru ilerle... İlerledim; bir nehişr gördüm. Bu bir bahçede idi. İçi süt doluydu: Hemde tadı bozulmayan bir süt... Oarada da birtakım cariyeler vardı. Onları görünce güzelliklerine hayran kaldım. Onlar beni görünce sevindiler. -İşte bu; Vallahi AYNA-İ MARDİYE'nin zevci, dediler. Onlara yaklaştım: -Size selam. AYNA-İ MARDİYE içinizdemi? Dedim, şöyle anlattılar: -Sana da selâm, ey Allah'ın velisi! içimizde değil; biz onun hizmetçileriyiz;cariyeleriyiz. ileri geç. İleri geçtim. Şerbetten bir vadi gördüm. Bu şerbet, vadinin kenar kısmında akıyor, Yanında bir takım cariyeler varki, öncekilerini güzellikte bana unutturdular. Yanlarına vardım: - Size selâm. AYNA-İ MARDİYE içinizde mi? Diye sordum, şöyle dediler. - Hayır biz onun hizmetçileriyiz;cariyeleriyiz. İleri geç. İleriye geçince, süzülmüş baldan bir nehir gördüm. Kenarında birtakım cariyelar oturuyor, Hem nurlu, hem de çok güzellerdi. O kadar ki, öncekileri bana unutturdular. Bunlara da: - Size selâm. AYNA-İ MARDİYE aranızda mı? Dedim, şöyle söylediler. - Hayır, ey Rahman'ın velisié Bizler onun hizmetçileriyiz; cariyeleriyiz. ileri git. İleri gittim. Bir çadır gözüme ilişti. Bu çadırın kapısı inci işlemeliydi. Önünde bir cariye duruyordu. Süsler takınmış, güzel elbiseler giymişti. Beni görünce sevindi ve içeriye seslendi: -Ey AYNA-İ MARDİYE, işte zevcin geldi. Bunun üzerine çadıra yaklaştım, içeri girdim. Baktım ki o, tahtında oturuyor. Tahtı, incilerle yakutlarla süslenmişti. Onu görür görmez çarpıldım; beni şöyle diyerek karşıladı: -Merhaba, ey Rahman'ın velisi! Bize gelme zamanın yaklaştı. Gidip boynuna sarılmak istedim; bana şöyle dedi: - Hele dur; boynuma sarılma zamanın gelmedi. Henüz sende hayat ruhu var. İnşallah bu akşam iftarı yanımızda yaparsın. İşte , bundan sonra uyandım. Ey Abdulvahid, artık ayrılığına dayanamayacağım. Abdulvahid diyor ki: - Sözümüz yani bitmişti; karşıdan bir düşman güruhu çıktı. Onlara karşı çıktık. O genç de çarpıştı. Onlardan dokuzunu bu genç öldürdü. Onuncusu kendisi idi. Yanına vardım, kanlar içindeydi. Gülünce , ağzına kan doldu; dünyadan ayrıldı. .................................................. ................................. |
|
![]() |
![]() |
Etiketler |
allaha, genc, nefsini, satan |
|
|