Geri git   CurcunaForum.Org > Dini Bilgiler > Dini Hikayeler
Kayıt ol Yardım Topluluk

Dini Hikayeler Dini bütün hikayeler.

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 02-25-2007   #1
Profil
Üye
 
[αℓiєиѕ] - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2007
Bulunduğu yer: SaMsUn - 55
Mesajlar: 855
Üye No: 12

Seviye: 26 [♥ Bé-Yêu ♥♥ Bé-Yêu ♥]
Canlılık: 0 / 630
Çekicilik: 285 / 33352
Tecrübe: 20

Teşekkür

Teşekkürler: 0
0 Mesajina 0 Tesekkür Aldi
Rep
Rep Puanı : 589
Rep Gücü : 24
İtibar :
[αℓiєиѕ] is a name known to all[αℓiєиѕ] is a name known to all[αℓiєиѕ] is a name known to all[αℓiєиѕ] is a name known to all
[αℓiєиѕ] - MSN üzeri Mesaj gönder
Nefs ve terbiyesi

Hz. Âişe (r.anh) Resûlullah’a (s.a.v), “İnsan rabbini ne zaman tanır?” diye sorduğunda, Peygamber Efendimiz, “Nefsini tanıdığı zaman; zira nefsini bilen rabbini bilir” buyurmuştur. (Aclûnî)
Nefs-i emmare (kötülüğü emreden nefis) ile mücadele iki yolla olur:
1- Riyazet
2- Mücahede

Nefs, Arapça bir kelime olup birçok manayı ihtiva eder: Ruh, akıl, insanın bedeni, bir şeyin cevheri, kulun kötü huyları ve çirkin-kötü his ve huyların mahalli olan latife veya cism-i latif olarak vb. tanımlanmıştır.

İmam Gazalî nefsi, insanın zatı ve mahiyeti olarak tanımlamış ve şöyle demiştir: “Eğer bu nefis, süflî (aşağılık) arzularak karşı gelir ve kötülük yaptığı zaman sahibini kınarsa, buna nefs-i levvame (sahibini kınayan, sorgulayan nefs) denir. Bu nefs kötülüklerden arındığında da ona, nefs-i mutmainne denir.”

Allah Teâlâ insanda üç şey yaratmıştır: Akıl, kalp (ruhani) ve nefs. Bunlar görülmez. Varlıklarını eserleri ile, yaptıkları işlerle anlarız. Bunlar, madde değildir, yer kaplamazlar; en, boy, derinlik gibi unsurları yoktur.

İnsanın en büyük düşmanı nefsidir. Daha sonra kötü arkadaş ve şeytan gelir. Kötü arkadaş ve şeytan da nefse tesir ederek insana zarar vermeye çalışırlar. Bu sebeple nefsin, emmarelikten (kötülüğü emredici vasfından) temizlenmesi gerekir.

Şeytan, verdiği vesveseye insanın uymadığını görünce, bundan vazgeçer, başka bir vesvese verir. Âlimler, şeytanı köpeğe benzetmiştir. Köpek kovalanınca kaçar ise de, başka taraftan yine gelir. Nefs-i emmare ise kaplan gibidir, saldırması ancak onu öldürmekle biter. Nefsimiz de ölünceye kadar yakamızı bırakmaz. Bunun için nefsi tanımak ve zararlarından korunmak gerekir.

Hz. Âişe (r.anh) Resûlullah’a (s.a.v), “İnsan rabbini ne zaman tanır?” diye sorduğunda, Peygamber Efendimiz, “Nefsini tanıdığı zaman; zira nefsini bilen rabbini bilir” buyurmuştur. (Aclûnî)

Nefs-i emmare (kötülüğü emreden nefis) ile mücadele iki yolla olur:

1- Riyazet
2- Mücahede

Riyazet, nefsin arzularını yapmamak demektir. Mücahede ise, nefsin istemediği şeyleri yapmaktır. Nefsimiz, iyilik ve ibadet etmemizi istemez. Nefse, günahlardan kaçmak, ibadet etmekten daha güç gelir. Onun için bazı büyükler günahtan kaçınmanın daha sevap olduğunu söylemişlerdir.

Nefs, dünya zevklerine, lezzetlerine düşkündür. Bunların iyi, fena, faydalı, zararlı olduklarını düşünmez. Onun arzuları dinimizin emirlerine uygun olmaz. İslam’ın yasak ettiği şeyleri çiğnemek nefsi kuvvetlendirir. Nefis fena, zararlı şeyleri, iyi gösterip, kalbi aldatır. Kalbe bunları yaptırarak, zevklerine kavuşmak için çalışır. Kalbin nefse aldanmaması için, kalbi kuvvetlendirmek ve nefsi zayıflatmak gerekir.

Aklı kuvvetlendirmek, dini bilgileri okuyup öğrenmekle olduğu gibi kalbin kuvvetlenmesi yani temizlenmesi de, dinimizin emir ve yasaklarına uymakla olur. Bunun içir de ihlas gereklidir. İhlas işleri, ibadetleri, Allah Teâlâ emrettiği için yapmaktır.

İslam’ın emir ve yasaklarına uymak, kalbi kuvvetlendirdiği gibi nefsi zayıflatır. Bu sebeple nefis, kalbin dinimize uymasını istemez. Aklına uymayıp, nefsine uyanlar bu sebeple yoldan çıkmaktadır. Allah Teâlâ’nın, kullarının ibadetlerine ihtiyacı olmadığı için, kulların işleyeceği günahlar da O’na zarar vermez.
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:

İnsanda kötü vasıfları toplayan nefisle cihad etmek, onu kırmak gerekir. Hadis-i şerifte, “Senin en büyük düşmanın, seni çepeçevre kuşatan nefsindir” buyrulmuştur. Peygamber Efendimiz bir savaştan dönünce de, “Küçük cihaddan büyük cihada döndük” buyurdu. Eshab-ı kiram, “Ya Resulallah büyük cihad nedir?” diye sual edince, Peygamber Efendimiz, “Nefisle cihaddır” buyurdu. (Deylemi)

Nefis, baş olmak sevdasındadır. Başkasının emri altına girmeyi kabullenemez. Dinin bütün emir ve yasakları nefsi ezmek, taşkınca isteklerini önlemek içindir. Dine uyuldukça nefsin istekleri azalır. Nefs, temizlenmedikçe, üstünlük sevdasından vazgeçmez.

Nefsi temizlemek için en tesirli ilaç, kelime-i tevhidi söylemek, zikre devam etmektir. Zaten sadat-ı kiremın zikir ve vird üzerinde bu denli ehemmiyetle durmasının nedeni de budur.

Nefsi kötülüklerden temizlemelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “En üstün cihad, nefs ile yapılan cihaddır” [İ.Neccar]

Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki: Gençlik, ömrün en kıymetli zamanıdır. İnsanın sıhhatli, kuvvetli olduğu zamandır. Bu zaman, her gün geçiyor, azalıyor, ihtiyarlık yaklaşıyor. Yazıklar olsun ki, en şerefli, en lüzumlu iş olan, marifetullahı kazanmayı, hayal olan ömrün sonuna bırakıyoruz. En şerefli olan zamanlarını, en zararlı, en kötü şey olan nefsin arzularına kavuşmak için sarf ediyoruz. Peygamber Efendimiz, “Yarın yaparım diyen, aldandı” buyurdu. Allah Teâlâ, insanları ve cinleri kendi rızasına, sevgisine kavuşmak için yarattı. Nefislerimizin arzuları peşinde koşan bizler, ne zaman aklımızı başımıza toplayacağız? İnsanın, Allah Teâlânın marifetine kavuşmasına mani olan en kuvvetli düşman nefsin arzularıdır. Bu arzular bitip tükenmez. Hepsi de çok zararlıdır. Maksudun, mabudundur, buyuruluyor. Maksadın, arzun ne ise, mabudun da odur. “Nefslerinin arzularını ilah edinenler” âyet-i kerimesi, bunun vesikasıdır.

Nefse uymaktan kurtulmak, dünya nimetlerinin en büyüğüdür. Çünkü nefs, Allahü teâlâ ile kul arasında en büyük perdedir. (Ebu Bekir Tamistani)

İbadetlerin en kıymetlisi, nefse uymamaktır. (Sehl b. Abdullah Tüsteri)

Her işte, nefsin arzularına uymak, nefse tapınmak olur. Nefsine uyan, küfre girebilir veya haram işlemeye başlar.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

“Hasislik, nefse uymak ve kendini beğenmek felakete sürükler.” [Taberânî]

“Akıllılık alâmeti, nefse hakim olmak ve öldükten sonra gerekenleri hazırlamaktır. Ahmaklık alameti, nefse uyup, Allah’tan af ve merhamet beklemektir.” [Tirmizi]

Büyüklerden biri buyuruyor ki:

İslamiyet, nefsin arzusu olan şehvet ve gazabın yok edilmesini değil, her ikisine hakim olup, dine uygun kullanılmasını emreder. Süvarinin atını ve avcının köpeğini yok etmesi değil, bunları terbiye ederek, kendilerinden faydalanması gerektiği gibidir. Yani, şehvet ve gazap, avcının köpeği ve süvarinin atı gibidir. Bu ikisi olmadıkça, ahiret nimetleri avlanamaz. Fakat, bunlardan faydalanmak için, terbiye ederek, dine uygun kullanılmaları gerekir. Riyazet, bu iki sıfatı yok etmek için değil, terbiye edip dine uymalarını sağlamak içindir.

İslam dini, rahat ve huzur içinde yaşamak için gereken şeylerden ve dünya lezzetlerinden faydalı olanları yasak etmiyor. Bunların elde edilmesinde ve kullanılmasında, akla ve dine uymayı emrediyor.

İslam dini, insanların dünyada da, ahirette de rahat ve huzur içinde yaşamasını emreder. Bunun için, akla uymayı ister. Nefse uymayı yasak eder. Akıl yaratılmasaydı, insan hep nefsine uyar, felaketlere sürüklenirdi. Nefs olmasaydı, insan, yaşaması ve medeni hayat için çalışmasında kusur ederdi. Nefs ile cihad sevabından mahrum kalırdı.
Seyyid Gavs Abdülhakim el-Bilvânisî Hazretleri, mürşidi Ahmed el-Haznevî Hazretlerinin şöyle anlattığını zikrediyor:

-Bir defasında Hazret Muhammed Diyâüddin ile birlikteydim. Seyahatten dönüyorduk. Kalabalık bir topluluk vardı. Sâlikler, müritler, dervişler, sufiler, halifeler hep bir arada idi. Hazret ise en öndeydi. Ben arka taraftaydım. Bir ara Hazret’in “Molla Ahmed!...Molla Ahmed!...” diye seslendiğini işittim. Atım dermansızdı, güçlükle yol alabiliyordu. Hemen attan indim. Koşarak Hazret’in yanına vardım. Bana :

-Molla Ahmed!...Allah’a yemin ederim ki, kalbinde zerre kadar nefis alameti olan kişi yine de Allah’a yaklaşamamış demektir, dedi ve atını sürüp gitti.

Özetleyecek olursak, bu konuda en güzel söz Sehl b. Abdullah et-Tüsterî'nin şu sözüdür: "Nefse, ihlastan daha ağır gelen bir şey yoktur, zira nefsin ihlastan hiç nasibi yoktur!"
kaynak www.menzil.net
__________________

Jeff Hardy=SmackDown2009
http://www.curcunaforum.org/wwe-raw-...c-t101677.html

Click the image to open in full size.

Click the image to open in full size.
[αℓiєиѕ] is offline [αℓiєиѕ] isimli üyenin yazdığı bu Mesajı değerlendirin.   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
nefs, terbiyesi


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 03:50.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.