![]() |
#81 |
![]()
Yıllar önce İngiltere'de erler şemsiye kullanmazmış.Şemsiye taşıma hakkı sadece subaylara tanınıyormuş.
O yıllarda bir gün genç teğmenlerden biri, koltuğunun altında bir şemsiye ile hızlı hızlı yürüyen eri görünce, beyninden vurulmuşa dönmüş.Eri çağırarak : -Bu ne küstahlık, demiş.Ve şemsiyeyi aldığı gibi dizinde iki parça etmiş. -Bu sana bir ders olsun, bir daha böyle küstahlıklar yapma! Neye uğradığını anlamayan er : -Başüstüne, diyerek selamı çakmış ve şöyle sormuş : -Teğmenim, beni az önce evine yollayan general şemsiyesini istediğinde kim kırdı diyeyim? |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#82 |
|
![]()
Bir Astsubay'la bir gözü takma Yüzbaşı aynı bekar lojmanında birlikte kalıyorlardı. Yüzbaşı her gece yatmadan takma gözünü çıkartır su dolu bir bardağa koyar sabah tekrar yerine takardı.
Sıcak bir Yaz akşamı gece yarısı Astsubay susadı,el yordamıyla sehpadaki bardağı kaptı bir dikişte yuvarladı oda ne..suyla birlikte gözüde yutmuştu. Astsubay farkına vardı ama artık iş işten geçmişti. Ertasi gün sabah sporundan sonra Astsubay tuvalete gitme ihtiyacı duydu . Koşar adımla tuvate gitti pantolonunu sıyırdı başladı ıkınmaya fakat mümkün değildi bir türlü rahatlayamıyordu. Onun ıkınma sesini duyan tuvalet nöbetcisi er telaşlandı nazikçe kapıyı tıklattı.. -Komutanım yardımcı olayım.. Astsubay can havliyle kapıyı açtı, -Bak oğlum şurada ne var bir türlü s...çamıyorum deyip er'e doğru döndü. Er eğilip bakar bakmaz hazırola geçti ve selam durdu. Bunu gören Astsubay sinirlendi, - Ne selam durdun evladım diye bağırdı.. Asker yanıtladı; -Nasıl selam durmayım Komutanım içeriden Yüzbaşım bakıyor...... |
![]() |
![]() |
![]() |
#83 |
|
![]()
Çin'de görevli Amerikalı bir subay bir gün Pekin'de bir lokantaya girdi. Garsonun getirdiği Çince mönüye garip garip baktı. Gelen mönüden birşey anlamasa da bozuntuya vermedi ve parmağını Çince bir yazının üzerine basarak garsona gösterip, ne geleceğini merakla beklemeye başladı.<BR>Bir müddet sonra garson bir tabak meyve getirdi. Amerikalı subay garsona meyveyi kenara koymasını işaret ederek parmağıyla listedeki başka bir yeri gösterdi. Bu kez, bir dilim pasta geldi. Subayın karnı çok acıkmıştı. Parmak yöntemiyle güzel bir yemek seçemeyeceğini de anlamış bulunuyordu. Çevresindeki masalara baktı. Karşı masada bir Çinli et yemeği yiyordu. Subay, karşı masadaki adamın yediği yemeği gösterdi ve garsona o yemekten getirmesini işaret etti.<BR>Yemek geldi. Subay büyük bir iştahla eti yemeye başladı. Birkaç lokma sonra, şimdiye dek bu tatta bir et yemeği yemediğini fark etti. Pekin ördeklerinin ününü duymuştu. Bu acaba onun eti miydi?<BR>Garsonu çağırdı, eti gösterdi ve kollarını kanat gibi yaparak, "Vak, vak?!" dedi.<BR>Çinli garson soruyu anlamıştı. "Hayır" anlamında başını salladıktan sonra, doğru yanıtı verdi:<BR>"Hav, hav, hav!"
|
![]() |
![]() |
![]() |
#84 |
|
![]()
Bir Yüzbasi ile emir eri bir trende yolculuk ediyorlar. Ayni
kompartmanda çok alimli bir kiz ile annesi de var. Baska kimse yok. Bu iki grup birbirlerini tanimasa da yolculuk sirasinda tanisiriz diye çok yakin oturmuslar. Derken tren bir tünele giriyor, ortalik karariyor. Bir öpücük sesi ve ardindan -sirraaak- çok siddetli bir samar sesi duyuluyor. Tren tünelden çikiyor. Herkes saskin ne oldu diye birbirine bakiyor. *Genç kiz düsünüyor; (Benim yerime annemi öperlerse, iste böyle samari yerler..) *Kizin annesi düsünüyor; (Helal benim kiza, öpüldü ama, hemen samari yapistirdi..) *Yuzbasi düsünüyor; (Ulan asker kizi öptü, samari ben yedim...) *Asker gülümsüyor; (Intikamimi aldim daa. Havaya bir öpücük yüzbasiya bir şamar!!) |
![]() |
![]() |
![]() |
#85 |
|
![]()
Bir gün adam ölmüş mezarlığa götürüyorlarmış .
gidreken birisinin ayağı kayıp ölü adamın cenazesi dereye düşmüş su hızla ölmüş adamı götürmüş.1000 metre ilerisinde askeriye varmış askerler gelen ölüye dur demişler ölü yine gelmiş sonun da 15 kere sıkmışlar adnmın gövde bölümüne sonara askerler direk hastane ye götürmüşler akrabaları da gelmiş doktor amaeilyattan sonra çıktı akrabalar sonuç demiş.Uzun uğraşlar sonun da 8 saat te hastayı kurtarabildik. |
![]() |
![]() |
![]() |
#86 |
|
![]()
İki general bir cafede oturup konuşuyorlarmış. generalin biri "benim bir erim var çok salak demiş. diğeriyse "hayır, benim bir erim var o daha da salaktır." demiş. tartışma çok büyümeden kimin askerinin daha salak olduğunu anlamak için yarışma gibi bir şey yapmaya karar vermişler. ilk general askerini yanına çağırıp "oğlum, git bana şu 5000 lirayla bir mercedes al gel" demiş. ikinci general de askerini çağırıp "git bak ben ordu evinde miyim?" demiş. iki asker yolda karşılaşmışlar. ilki "ya benim general çok salak. bu günün pazar olduğunu bildiği halde beni araba aldırmaya gönderdi." demiş. ikincisiyse "benim general daha salak. yanında telefon dururken, beni ordu evine gönderdi." demiş
|
![]() |
![]() |
![]() |
#87 |
|
![]()
Başçavuş Albayı tutuklayacakmış.
Albay, binbaşıya: -Yarın güneş tutulacak. Bu her zaman görülen bir şey değildir.Erleri talim elbiseleri ile talim meydanına getirin de olayı görsünler.Ben de orada bulunup kendilerine gerekli bilgiyi vereceğim.Şayet yağmur yağarsa, tabii bir şey göremeyiz.O zaman erleri, üstü kapalı talimgaha götürürsün.Binbaşı, yüzbaşıya: -Albayın emri ile yarın sabah saat dokuzda güneş tutulacak.Bu her zaman görülen bir olay değildir.Şayet hava kapalı olursa bir şey görülemeyecektir.Bu durumda tutulma, kapalı talimgahta gerekli talim elbisesiyle yapılacaktır.Yüzbaşı, teğmene: -Albayın emri ile yarın sabah dokuzda talim elbisesi ile güneş tutulmasının açılış merasimi yapılacaktır. Şayet yağmur yağarsa ki bu durum pek görülen bir olay değildir, Albay kapalı talimgahta gerekli bilgiyi verecektir.Teğmen, başçavuşa: -Yarın sabah dokuzda hava güzel olursa, talim kıyafeti ile albay tutulacak.Kapalı talimgahta yağmur yağarsa,alayın meydanında manevra yapılacak.Çünkü bu her zaman görülen bir olay değildir.Basçavuş, askere: -Yarın sabah saat dokuzda kapalı talimgahta Albayı tutacağız.Sabah hepiniz talim teçhizat ile hazır olun.Askerler kendi aralarında: -Yarın sabah bizim başçavus Albayı tutuklayacakmış. |
![]() |
![]() |
![]() |
#88 |
|
![]()
Amerikan askerleri, Türk askerlerine saldırmak üzereydi. Bunu gören komutan şöyle seslenir:
- "Askerler, çabuk donunuzu indirin ve eğilin, burayı kabak tarlası zannetsinler" Amerikan uçakları transit devam eder. Az sonra bir Türk askeri Amerikan uçaklarının geri döndüğünü görür ve şöyle der: - "Komutanım, komutanım şimdi de önümüzü dönelim de burayı hıyar tarlası zannetsinler." |
![]() |
![]() |
![]() |
#89 |
|
![]()
saol kardeşim benim fıkra arşicvim ilgi göremedi seninki görsünn
|
![]() |
![]() |
![]() |
#90 |
|
![]()
Kurtuluş savaşında ordu büyük zayiat vermektedir. Ordu komutanı bu gidişe dur demenin yollarını ararken aklına dahiyane bir fikir gelir. Hemen bölüğü düz bir arazide toplar ve bölüğe hitaben: Bu günden sonra düşman tarafından bir kelle getirene on lira vereceğini söyler ve bölüğü cepheye gönderir. Ertesi gün bölük şaha kalkar ve her kes iki,üç kelle getirip ordu komutanından parasını alır. Savaşın üçüncü günü ordu komutanı postası olan temelin yok olduğunu görür. Bölüğe haber salar ve tüm ölüler ile yaralıların arasında temeli araştırır. Yapılan aramalarda temelden iz yoktur. Temelsiz geçen beş günün sonunda nöbetçilerden birisi bölüğe doğru bir toz bulutunun yaklaştığını alarm verir. Dürbünü eline alan ordu komutanı yaklaşan bulutun bir kamyon olduğunu görür. Gözlerine inanamaz kamyonun kasası düşman kelleleriyle doludur ve direksiyondaki de temelden başkası değildir. Sevinçle temeli karşılayan ordu komutanı ordusuna dönerek asker dediğin böyle olmalı der ve temeli odasına çağırır. Odaya giden temele ordu komutanı:
-Bak evladım devletimiz savaş halinde,ekonomimiz bozuk ben size kelle başına on lira sözü verdim ama bu kadar kelleye ödeyecek paramız yok gel seninle bir anlaşma yapalım kelle başına sana altı lira vereyim demiş. Komutanın teklifine şiddetle karşı çıkan temel parasını tam olarak ister. Bir türlü temeli ikna edemeyen komutan kızgın bir ifadeyle altı lirayı neden kabul etmediğini sorar. Temelin cevabı müthiştir. Komutanım vallahi yedi liradan ben aldım onları der. |
![]() |
![]() |
![]() |
Etiketler |
αℓσєиѕ, arsivi, cilgini, den, fikra |
|
|