![]() |
#1 |
![]()
rAMAZANA ÖZELL BİLGİLER
Ramazan Ayı Hakkında , Ramazan-ı Şerîf , Oruç Yeryüzünde bir milyarı aşkın müslüman için kutsal bir ay olan RAMAZAN ayı geldi. Onu kutsallaştıran şeylerin başında Kuran'ın o ayda inmeye başlaması ve Oruç ibadetinin bu aya tahsis edilmesi geliyor. Tüm müslümanlara Ramazan ayı mubarek olsun temennisiyle Yüce Allahtan Af ve mağfiret diliyoruz. Ramazan-ı Şerif ve Oruç Oruç ayı olan Ramazan-ı Şerîf, feyizli bir hayatın yaşandığı mübârek bir mükâfât ayıdır. Nâil olduğumuz sayısız nîmetlerin kadrini hatırlatan bu ayda, fânî lezzetlerden vazgeçip bâkî lezzetlere nâil olmanın sırrına, Hakk Teâlâ�nın emir buyurduğu oruç nîmeti ile kavuşulur. Oruç, fazîleti ve aslî gâyesi dâimî bir ibâdet şuûru içinde nefs engeliyle mücâdele etmek ve nefsi baskı altında tutarak te�sîrini asgarîye indirebilmektir. Oruç, hayat mücâdelesinde zarûrî olan �sabır, irâde, nefsî arzulardan uzaklaşma� gibi hallerin tâlimi ile ahlâkî durumumuzu kemâle erdirir. Yine bu ibâdet, nefsin bitmez tükenmez arzularına karşı insanın şeref ve haysiyetini koruyucu bir kalkandır. Yine oruç; sahibini, azm ü sebât, kanâat, hâle rızâ, metânet, sabır gibi ahlâkî güzelliklere erdirmenin fazîleti ile beraber mahrûmiyyet ve açlıkla nîmetlerin kadrini hatırlatır ve bu vesîle ile yoksulların hallerini düşündürüp onlara merhamet ve şefkat hisleriyle yüreklerimizi hassaslaştırır. Şükrân duygularını canlandırır. Bu vasfıyla oruç, sosyal hayattaki kin, hased, kıskançlık gibi kitleyi huzûrsuzluğa boğan menfîlikleri bertaraf etmekte en müessir bir ilâhî emirdir. Ashâb-ı kirâmın oruca karşı çok büyük rağbetleri vardı. Onlar, tahammülü güç sıcak günlerde dahî nâfile oruç tumaya gayret ederlerdi. Bir kısmının, güneş ışığının yakıcılığından korunacak ölçüde elbiseleri bile yoktu. Elleri ile güneş ışığından ve sıcaktan korunmaya çalışırlardı. Bütün bunlara rağmen büyük bir mânevî haz ve lezzet içinde nâfile de olsa oruçlarını devam ettirirlerdi. Şakîk-i Belhî buyurur: �İbâdeti lâyıkıyla îfâ edebilmek, bir san�attır. Onun kazanç mekânı, halvet; vâsıtası ise açlıktır.� O açlık ki, modern tıpta bile diyet adıyla sıhhatli kalmanın en birinci şartıdır. O açlık ki, tahammülü en zor olan bir mahrûmiyyettir. Rivâyet olunur ki, nefis, yaratıldığı zaman çeşitli iptilâ ve mahrûmiyetlere rağmen Cenâb-ı Hakk�a {REF Sen sensin, ben benim..} deme cür�et ve cehâletinde bulundu, ancak ve ancak açlık sebebiyle aczini kabûl etti. Bu sebepledir ki, irâde terbiyesinde açlığa katlanabilmek kadar müessir başka bir husûs yoktur. İrâde ise, tabiî ve nefsânî meyillere karşı koyabilmenin temel şartlarından biridir. Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh- buyurur: �İnsanın asıl gıdâsı Allâh�ın nûrudur. Ona aşırı ten gıdâsı vermek lâyık değildir. İnsanın asıl gıdâsı, ilâhî aşk ve ilâhî akıldır.� �İnsan, asıl rûhânî gıdâsını unuttuğu ve ten gıdâsına düştüğü için huzûrsuzdur. Doymak bilmez. İhtirasından yüzü sararmış, ayakları titremekte, kalbi telaşla çarpmaktadır. Nerede yeryüzü gıdâsı, nerede sonsuzluğun gıdâsı?!.� �Allâh şehîdler için: Rızıklandılar. diye buyurdu. O mânevî gıdâ için ne ağız, ne de cesed vardır.� Hazret-i Lokmân, oğluna şöyle nasîhat ederdi: �Miden doyunca, fikrin uykuya dalar, hikmet susar, âzâlar ibâdetten geri kalır.� Velîlerden bir zât şöyle derdi: �Çeşit çeşit yiyeceklerle midesini fesâda uğratan zâhidden Allâh�a sığınırım.� Âişe -radıyallâhü anhâ-: �Melekût kapısını açmak için gayret edin!� demişti. Sordular: ��Ne ile?� Mü�minlerin annesi şöyle cevap verdi: ��Açlık ve susuzlukla!� Sayılı günlerden ibaret olan oruç, yine sayılı günlerden ibaren olan hayatımıza incelik, derinlik ve zerâfet kazandırır. Çünkü tokluk, nefsânî arzuları tahrîk ederken; açlık, -çok had safhaya varmadıkça- tefekkür ve tehassüs melekesini güçlendirir. Bundan dolayı akıl hastalarına ilk tatbîk edilen tedâvî perhizdir. Bununla beraber oruç, bir ibâdet olduğundan, sırf o gâye ile icrâ edilmelidir. Onun faydaları gâye hâline getirilirse, oruç, ibâdet olmaktan çıkar. Yâni oruçlarımızda mide dolgunluklarını önlemek, kilo vermek gibi gâyeler olmamalıdır. Böyle oruçlarda rızâ-yı ilâhî düşünülemez. Bedenî hareketlerin faydasını kasdederek veya gaflet ve kasvet-i kalb ile kılınan namazlar bile bu kabîldendir. İbâdetler, yalnız rızâ-yı ilâhiyyeyi tahsîl gâyesi ile yapılır. Bu gâyenin gerçekleşmesi için, kalbin seviye kazanması, hamlıktan kurtulup kemâle erişmesi zarûrîdir. Ramazan-ı Şerîfte Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-�in de tavsıyelerinde yer alan belli başlı birtakım husûslara dikkat etmek îcâb eder: a. Kelime-i şehâdet, b. İstiğfâr ve zikir, c. Cenneti tahsîl edebilmek için bolca amel-i sâlih, d. Cehennemden kurtuluş için harâmlardan ve kerâhetten sakınmak, e. İmkânlar nisbetinde çokça hayır ve hasenatta bulunmak, kırık ve mahzûn kalblerin duâsını almak, f. Oruçlu bir kimseye iftar ettirmek. Ve emsâli... Ramazan-ı Şerîf, mü�minlere fazîlet ve olgunluk kazandırabilecek ilâhî bir rahmet mevsimidir. Oruçlu iken ağıza bir şey girmemeğe dikkat edildiği gibi ağızdan çıkan kelâma da dikkat edilmelidir. Dedikodu ve incitmeden son derece sakınmalı ve orucun fazîletini azaltmamalıdır. Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur: �Oruç, oruçluya yakışmayan şeylerle zedelenmedikçe (tutan için) bir kalkandır.� Denildi ki: �(Oruçlu) onu ne ile zedeler?� Buyurdular: �Yalan ve gıybetle...� (Nesâî; Mu�cemu�l-Evsât) Çünkü yalan ve gıybet sahipleri, gündüzleri helâl yiyeceklerden nefislerini mahrûm bırakarak oruç tutarlar, ancak yalan ve gıybetleri sebebiyle de insan eti yiyerek mânen harâmla iftar etmiş sayılırlar. Bu şekilde zâhiren oruçlu olup mânen gıybet sebebiyle iftar etmiş olanlar hakkında Süfyân-ı Sevrî Hazretleri, takvâ ölçülerine göre: �Gıybet edenin orucu bozulur.� demiştir. Hazret-i Mücâhid de, aynı hassâsiyete binâen: �Gıybet ve yalan orucu bozar!� buyurmuştur. Yâni gıybet edip yalan söyleyerek oruçlarını mânen sakatlayanlar, orucun asıl matlûb olan bir kısım yüksek fazîletinden tamamen mahrûm kalırlar. Bunun içindir ki, dünyâ gâyeleri ile bulandırılmış, riyâ, gösteriş ve gafletle kirlenmiş oruçlar ve namazlar hakkkında Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyururlar: �Nice oruç tutanlar vardır ki, kendisine orucundan kuru bir açlıktan başka bir şey kalmaz! Geceleri nice namaz (terâvih ve teheccüd) kılanlar olur ki, namazlarından kendilerine kalan yalnız uykusuzluktur.� (Taberânî) Namazlar, bilhassa gece namazı olan terâvih ve teheccüdler, kalbe huzûr sağlamalıdır. Bu mübârek ayda namazlara daha da itinâ etmeli, Kur�ân-ı Kerîm�i huşû ile okumalı, zikirle rûhumuzu inceltmeli, zekât ve sadakalar ile de, vicdan huzûruna kavuşmalıyız. Kur�ân-ı Kerîm Ramazan ayında dünyâ semâsına indirildiği için bu mübârek ayda Kur�ân terbiyesine girmeli, o istikâmette ibâdetler değerlendirilmelidir. Kur�ân-ı Kerîm, asıl kalble okunur. Gözün vazîfesi, kalbe gözlük olabilmektir. Ramazan-ı Şerîf�in diğer bir kıymeti de mü�minlere feyz ü bereket dolu bir Kur�ân hayatı yaşatması bakımından mütâlaa olunmalıdır. Ramazan-ı Şerîf, oruç ve Kur�ân arasında ince bir râbıta ve derin bir yakınlık vardır. Hayat ve ölüm öğütlerini, Kur�ân-ı Kerîm�den başka hangi salâhiyetli kürsüden dinlemek mümkündür? Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-: �Oruçla Kur�ân, kıyâmet gününde kula şefâat edecektir. Oruç, sabrın yarısıdır.� buyurmuşlardır. Orucun ecri Cenâb-ı Hakk katında mahfûzdur. Hadîs-i kudsîde buyurulur: �Âdemoğlunun her amel ve hareketi kendisine âiddir. Oruç ise böyle değil! Çünkü o, benim içindir. (Çünkü ben yemem, içmem ve bütün beşerî sıfatlardan münezzehim.) Dolayısıyla ben, onun mükâfâtını (husûsî bir şekilde) bol bol vereceğim.� Bu hadîs-i kudsînin ardından Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, şöyle buyurdular: �Oruçlunun sevineceği iki ferâhlık vardır: 1. İftâr ettiği zaman (Cenâb-ı Hakk�ın nîmetlerine kavuştuğu için) sevinir. 2. Rabbine kavuştuğunda da orucu berekâtıyla nâil olduğu yüksek derece için sevinir.� (Buhârî) Görüldüğü üzere Cenâb-ı Hakk, oruca olan rağbeti beyânın yanında ona vereceği mükâfat ve karşılığı, beşerin oruca olan rağbetini te�mîn zımnında saklı tutmuştur. Tıpkı bir müsâbakada câzibeyi artırmak için saklı tutulan çok büyük bir mükâfat gibi... Oruç, nîmetlerin kadrini bildiren, şükrân hisleri uyandıran, yoksulların, çâresizlerin hâlinden anlama şuûru veren, nefsânî arzu ve temâyülleri bertaraf eden, maddenin esâretinden kurtarıp �sabır� denilen en yüksek ahlâkî bir meziyyete eriştiren bir ibâdettir. Ramazan-ı Şerîf orucu, terâvih namazı, sahur ve seher uyanıklığı bakımından çok mühimdir. Hadîs-i şerîfde buyurulur: �Allâh -celle celâlühû-, size Ramazan-ı Şerîf orucunu farz kılmıştır. Ben de gece namazını, terâvihi sünnet kıldım. Eğer bir kimse îmânlı bir yürekle ve sevabına ermek emeli ile Ramazan-ı Şerîf orucunu tutar, terâvih namazını kılarsa, anadan doğduğu gibi günâhlarından kurtulur.� Hâli ile oruç ve namazın îfâsının kabûlünde kalbin seviye kazanması, yâni �huşû� şarttır. Namazlar, sür�atli kılınarak bir hazım vâsıtası olmamalıdır. Ramazan-ı Şerîf�in hakîkatine erebilmek için o mevsime mahsûs olan gufrân yağmurlarından istifâde zarûrîdir. Zîrâ taşa veya denize yağan nisan yağmurunun hiçbir fâidesi yoktur. Ancak takvâ neş�esiyle bu şükrân ve gufrân faslının tadını çıkarabiliriz. Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur: �Ramazan ayı girdiği zaman cennet kapıları açılır; cehennem kapıları kilitlenir; şeytanlar zincire vurulur.� (Buhârî, Müslim) Yâni beşerî suçlar ve günâhlar, gerçek oruç tutanlarda en asgarî bir seviyeye iner. Şeytanın şerri de biter. Ancak nefsin şerrine dikkatli olmak gerekir... Hadîs-i şerîfte buyurulur: �Cennet seneden seneye Ramazan için süslenerek şöyle der: {Allâh�ım! Bizim için bu ayda kullarından bizde kalacak insanlar kıl!..}......� (Taberânî) Yine Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur: �Oruç tutunuz ki, sıhhat bulunuz!� (Taberânî) �İftarı acele ediniz; sahûru geciktiriniz!..� Oruçlarımızı sakatlayacak ihmâllerden kaçınmak îcâb eder. Öfkeden şiddetle uzaklaşmalıdır. Hadîs-i şerîfde buyurulur: �Oruç, sadece yemek, içmek vesaireden kesilmek değildir. Kâmil ve sevablı oruç, ancak faydasız laftan, boş vakit geçirmekten, kötü söylemekten (dedikodudan) ve nefs-i emmârenin bütün temâyüllerinden vazgeçmektir. Şâyet biri sana söver, yahut sana karşı câhilce herhangi bir harekette bulunursa, kendi kendine: {_F deüphesiz ki ben oruçluyum!} de; sabret!� (Hakim , Beyhakî) Zîrâ Ramazan-ı Şerîf�in bir adı da feehru�s-sabırdır. Sabır, güzel ahlâkın ağırlık merkezidir. Îmânın yarısı, ferah ve seâdetin anahtarıdır. Cennet nîmetlerine kavuşturan büyük bir nîmettir. Dîn ve ahlâkda sabır, hoşa gitmeyen ve ızdırap veren hâdiseler karşısında muvâzeneyi bozmadan sükûnete bürünmek, Hakk�a teslîm olmakdır. Enbiyâ ve evliyâ, sabırla Allâh�ın yardımına nâil oldular. Onlar bizim yüksek örneklerimiz olmalıdır. Sabrın dünyevî tarafı acı, âhıret tarafı çok parlaktır. Sabrın acılarını sîneye çekenler, ebediyyet devleti olan cennete ve Allâh�ın rızâsına kavuşurlar. Her hâlukârda Allâh�ın emir ve yasaklarındaki nîmet, hikmet ve ilâhî mükâfâtları düşünmek, sabrı kolaylaştırır. Sabrın ilk şartı da, hâdise ile ilk karşılaşma zamanında olmasıdır. Tavı geçmiş bir sabrın, fazla bir mükâfâtı yoktur. �Sabûr� ism-i şerîfinin en güzel tecellî merkezi peygamberler ve evliyâullâhdır. Nitekim onlardan bizlere intikâl eden en güzel ahlâk-ı seniyyeden biri olarak varlık ve darlık zamanlarında sabır, çok mühimdir. *** Oruçlarımızı Allâh -celle celâlühû- beraberliğinde tutmamız için �sahur, terâvih, zikir, Kur�ân ve duâ� gibi mânevî istinadlardan lezzet almak îcâb eder. İftar zamanı da, duâların kabûl olduğu ince bir vuslat demidir. Bunun içindir ki, bu heyecanlı anların birlikte yaşanması da ayrıca bir rahmet ve huzûr kaynağıdır. Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyururlar: �Kim bir oruçluya iftar verirse, oruçlunun ecri gibi -oruçlunun sevabından hiçbir şey eksilmeden- ecir alır.� (Tirmizî) Bu müjdeyi duyan ashâb-ı kirâmın fakîrleri, Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-�e gelerek kendilerinin zenginler gibi oruçluyu doyuracak derecede iftâr yemeği vermeye güçlerinin yetmediğini hüzünle arzettiklerinde de Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, şöyle buyurdular: �Kim bir oruçluyu bir hurma ile iftâr ettirirse veya bir içecek su ile veya tadımlık bir süt ile iftâr ettirirse, Allâh Teâlâ, ona aynı sevabı verir.� *** Nâfile oruçlarda ayrı bir hassasiyet vardır. Zîrâ has kulların amelinin esası sıdktır. Bu da, niyyetin hâlisiyyeti ve nefsin tezkiyesi nisbetindedir. Bu husûsda gerek nâfile oruç tutmak, gerek oruçsuzluk, gerek oruç tutmayanların ısrarı ile nâfile orucu bozmak, gerekse bozmamak şeklinde sağlam bir niyete bağlı olan her amel efdaldir. Ebû Saîd -radıyallâhü anh- anlatır: �Ben Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem- ve ashâbı için bir yemek hazırlamıştım. Yemeği kendilerine takdîm edince, aralarından bir kimse çıkıp Ben oruçluyum! dedi. Bunun üzerine Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-: ��Kardeşiniz sizi çağırdı ve sizin için hazırlık yaptı. Şimdi sen oruçluyum diyorsun. Orucunu boz ve onu bir başka gün kazâ et!» buyurdu.� (Tirmizî, Ebû Dâvûd) Orucu bozmamakla alâkalı rivâyet ise şöyledir: �Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem- ve ashâbı, Bilâl -radıyallâhü anh-�ın oruçlu olduğu bir mecliste yediler ve içtiler. Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-: { Biz rızkımızı yiyoruz.. Bilâl�in rızkı ise cennettedir.} buyurdular.� (İbn-i Mâce) Bu hadîs-i şerîfler gösteriyor ki, niyet ve kalbin durumuna göre nâfile orucu îcâb ettiğinde bozup bozmamak husûsunda her iki davranış da câizdir. Amellerin değerlendirilmesi Allâh�a âiddir. Ömrün hayırlısı, O�nun yanında geçen ve O�nun uğrunda harcanandır. İnsan, mezara indirilirken fânî hayatın ancak hâtıraları ile gömülecektir. Mezarlar, amel-i sâlihden başka hiçbir şeyin giremediği mekânlardır. Allâh rızâsına uygun düşmeyen bir hayat, çöllerdeki seraplara benzer. Hakîkatten nasîbsiz hayâlden ibârettir. Hadîs-i şerîfde: �Mü�min öldüğü zaman, namazı baş ucunda, sadakası sağında, oruç göğsünde bulunur.� buyurulması, bunun en güzel bir delîlidir. Allâh�ın sonsuz kereminden umulur ki, Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-�in buyrukları sebebiyle bizlerin mübârek Ramazan ayının biraz daha fazla kıymetini bilmemize, ona daha fazla değer verip daha fazla sevap işlememize ve daha az günâha girmemize sebep olur. Hadîs-i şerîfde buyurulur: �Eğer insanlar, Ramazan-ı Şerîf�in ne olduğunu lâyıkıyla bilselerdi, senenin tamamının Ramazan olmasını arzu ederlerdi.� Günlerimiz mübârek, Ramazan-ı Şerîf�imiz makbûl olsun!.. İstikbâl mü�minlerindir... |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#2 |
|
![]()
Oruç Hakkında , Orucu Bozan Şeyler , Kefaret gerektiren haller
Oruç kimlere farzdır? Akıllı, ergenlik çağına ulaşmış, Müslüman’ın ramazan orucunu tutması farzdır. Oruç tutmamayı mübah kılan haller nelerdir? Yolculuk : Yolculuk, Ramazan ayında orucu tutmamak için ruhsat olarak kabul edilmiştir. Yolculuk esnasında tutulmayan oruçlar, daha sonra kaza edilir. Kur’an’da “Ey inananlar! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allâh’a karşı gelmekten sakınasınız diye, size de sayılı günlerde farz kılındı. İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan, tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde tutar. Oruca dayanamayanlar, bir düşkünü doyuracak kadar fidye verir. Kim gönülden iyilik yaparsa, o iyilik kendisinedir. Eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha iyidir.” buyurulmaktadır. (Bakara 2/183-184). Geceden oruca niyetlenip de, gündüz yolculuğa çıkan kimse, dilerse bu orucunu bozar, dilerse tamamlar. Ancak, ayette de belirtildiği gibi orucunu tamamlaması daha iyidir. Hz. Peygamber, Mekke’nin fethi için sefere çıktığında oruçlu iken, Kedîd denilen yere varınca orucunu bozmuştur (Buharî, Sıyam, No: 1808, Müslim, Sıyam, No: 1113). Bu da sefere çıkılınca başlanmış orucun bozulabileceğinin delilidir. Hastalık: Oruç tuttuğu zaman, hastalığının artmasından veya uzamasından endişe edilen kimse ile, hastalığı sebebiyle orucu tutmakta zorlanan kişilerin Ramazan ayında oruç tutmayıp, iyileştikten sonra bunları kaza etmelerine izin verilmiştir. Biraz önce zikredilen ayet buna işaret etmiştir. Tıbben oruç tutması halinde hasta olacağı bildirilen kimse de hasta hükmündedir. Gebelik ve Çocuk Emzirme : Gebe olan kadınların, oruç tuttukları takdirde kendilerine veya çocuklarına bir zarar gelmesinden korkulması halinde oruçlarını tutmayabilirler. Emzikli kadınlar da, sütlerinin kesilmesi ve çocuklarının zarar görmesi tehlikesi bulunması halinde oruçlarını tutmayabilirler. Hz. Peygamber hadislerinde buna müsaade etmişlerdir (Nesâî, Sıyam, 50-51, 62; İbn Mace, Sıyam,3). Yaşlılık : Oruç tutamayacak kadar yaşlı olan kimseler de, oruç tutmayıp yerine fidye verebilirler. Bakara suresinin 184. ayetinde, bu şekilde olup da oruca güç yetiremeyenlerin, orucu tutmayıp fidye vermeleri gerektiği hükme bağlanmıştır. İyileşme umudu olmayan hastalar da aynı hükme tabidir. İleri derecede açlık, susuzluk : Oruçlu bir kimse, açlıktan veya susuzluktan dolayı beden ve ruh sağlığının ciddi derecede bozulması tehlikesi ile karşılaşması halinde orucunu bozup daha sonra kaza edebilir. Böyle bir kimsenin orucuna devam etmesi ölümüne sebep olacak nitelikte ise, orucunu açmaması haram olur. Zor ve meşakkatli işlerde çalışmak : Esas itibariyle bir insanın ibadetlerini normal bir şekilde yapmasını engelleyecek zor ve ağır işlerde çalışması veya çalıştırılması doğru değildir. Ancak kişisel veya toplumsal zorunluluklar, bazılarının böyle işlerde çalışmalarını gerektirmektedir. Böyle bir durumda bulunan kişi, oruç tuttuğu takdirde sağlığına bir zarar gelmesinden korkuluyorsa, oruçlarını tutmaya bilirler. Bunlar, izin günlerinde tutamadıkları oruçları kaza etmelidirler. Yıllık izninin bulunmaması ve haftalık izninin de yeterli olmaması gibi mazeretlerle buna da imkanı yok ise, fidye vermelidirler. Fidye nedir? Oruç tutamayacak kadar yaşlı olan kimseler ve iyileşme umudu bulunmayan hastalar, oruç tutmayıp, her gün için bir fidye verir. Fidye ise, bir fakiri, bir gün doyurmaktır. Bu da, sadaka-i fıtır miktarıdır. Sağlıklı bir oruç nasıl tutulur? Orucun sahih olmasının şartları niyet, imsak vaktinden akşama kadar orucu bozan şeylerden kaçınmaktır. Ayrıca kadınların ay hali ve loğusa halinde bulunmaması gerekir. Ne zaman niyet edilebilir? Oruç için niyetin vakti, akşam namazının vakti girmesiyle birlikte başlar. Ramazan, günü belirlenmiş adak ve nafile oruçlarda niyet, öğle namazına 1 saat kalana kadar devam eder. Bunların dışındaki, keffaret, kaza, günü belirlenmemiş adak oruçlarında ise imsak vaktine kadar niyet edilmesi gerekir. İmsak vakti ne demektir? İmsak vaktinden, iftar vaktine kadar, ibadet niyetiyle, yemeden, içmeden, cinsî münasebetten ve diğer orucu bozan şeylerden uzak durmak, el çekmek demektir. İmsakın zıttı iftardır. İmsak vaktinin başlangıcı, tan yerinin ağarmasıyla başlar. Bu vakit, takvimlerde imsak vakti olarak gösterilmektedir. Regl halinde oruç tutulabilir mi? Kadınların regl oldukları dönemde oruç tutmalarına gerek yoktur. Alkollü iken oruç tutulabilir mi? Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, alkollü içkiler ve uyuşturucu maddeler dinen haram kılınmıştır, bu nedenle bir Müslüman’ın alkollü içki içmesi ve uyuşturucu kullanması düşünülemez. Ancak bu haramı işleyen kişi, bunun haramlığını inkar etmediği müddetçe Müslüman’dır; bu nedenle ibadetleri yerine getirme mükellefiyetinden kurtulamaz. Zira her emir ve yasak müstakil bir borçtur. Bununla birlikte ibadet bir idrak ve şuur işidir. Bunun içindir ki, bütün ibadetlerde Müslüman ve buluğ çağına ulaşmanın yanında akıllı olmak şart koşulmuştur. İbadetlerin makbul olması için, ibadet niyetiyle ve ihlasla yapılması gerekir. Bu nedenle oruç tutacak kimsenin ne dediğini, ne yaptığını bilecek kadar ayık olması, aklının başında olması gerekir. Orucu bozan şeyler nelerdir? Oruçlu iken, yemek, içmek ve cinsi münasebette bulunmak orucu bozar. Orucu bozan şeylerin bazısı hem kaza, hem de keffareti gerektirir. Bazı şeylerden dolayı ise, sadece kaza gerekir. Kaza ve kefareti gerektiren durumlar nelerdir? Ramazan ayında oruca niyet edildikten sonra, bir mazeret olmaksızın, kasten yemek, içmek ve cinsî münasebette bulunmak, oruç kefareti gerektirir. Ayrıca bozulan orucun kaza edilmesi de gerekir. Oruç keffareti 60 gün (iki kamerî ay) peş peşe oruç tutmaktır. Buna gücü yetmeyen, 60 fakiri bir gün ya da bir fakiri 60 gün doyurur. Adet veya loğusalık halinde bulunan kadınlar, bu günlerinde kefaret oruçlarına ara verirler. Bu durumlarından çıktıktan sonra ara vermeden keffaret orucuna devam ederek 60 günü tamamlarlar. Kefareti düşüren durumlar nelerdir? Kefareti gerektiren bir şeyi yaparak orucunu bozan kimse, aynı gün oruç tutamayacak derecede hastalanır veya kadın adet görür yahut loğusa olursa kefaret düşer. Ancak hastalığın kendi isteği dışında olması şarttır. Kendisi kasten hastalığa sebep olursa kefaret düşmediği gibi sefer mesafesinde bir yolculuğa çıkması ile de düşmez. Kaza gerektiren durumlar nelerdir? Yolculuk, hastalık gibi meşru bir mazerete dayalı olarak orucun bozulması halinde, sadece bozulan orucun kaza edilmesi gerekir. Ayrıca, kasıt olmaksızın yemek-içmek, beslenme amacı ve anlamı taşımayan, yenilip içilmesi mutat olmayan veya insan tabiatının meyletmediği şeylerin yenilip içilmesi orucu bozup, sadece kazasını gerektirir. Ramazanda oruca niyet etmeden yiyip içen kimse, tutmadığı oruçları, gününe gün kaza eder. Ancak mazeretsiz olarak Ramazan orucunu tutmamak büyük günahtır. Kaza gerektiren durumlar şöyle sıralanabilir: 1. Pamuk, kağıt, zeytin çekirdeği, bir defada çok miktarda tuz yemek gibi yenmesi mutad olmayan bir şeyi yutmak, yemek. 2. Burnuna ilaç çekmek. 3. Ağzına aldığı boyalı iplik gibi şeylerin boyası ile rengi değişen tükürüğü yutmak. 4. Boğazına kaçan kar veya yağmuru kendi isteği olmayarak yutmak. (Kendi isteği ile yutarsa keffaret gerekir.) 5. Zorlama ile oruç bozmak. 6. Dişleri arasında nohut tanesi kadar kalan yemek kırıntısını yutmak. 7. Abdest esnasında ağzına ve burnuna su alırken kendi elinde olmayarak boğazına su kaçmak. 8. Unutarak yeyip içtikten sonra orucunun bozulduğunu zannederek yeyip içmek. 9. Kendi isteği ile ağız dolusu kusmak. 10. Ağız dolusu gelen veya kendi isteğiyle getirdiği kusuntuyu mideye geri çevirmek. 11. Kendi isteği ile içine veya genzine duman çekmek. Kendi isteği ile olmazsa oruç bozulmaz. 12. Güneş batmadığı halde-battı zannederek-iftar etmek. 13. İmsak vakti geçtiği halde daha vakit vardır zannederek yemek. Uçakla seyahat eden oruçlu şahıs iftarını nasıl yapar? Seyahate çıkan kişilerin, imsak ve iftarları bulundukları yere göre yapmaları gerekir. Uçakla seyahat eden oruçlu kişiler de, uçuş esnasında uçağın üzerinde bulunduğu yere göre imsak ve iftar yapmalıdırlar. Ancak çok hızlı uçaklarla kıtalararası yolculuk yapılması durumunda, imsak ile iftar arasında süre, anormal ölçüde kısa veya uzun olabilmektedir. Bu durumda, yolculuk yapacak kişi orucunu kazaya bırakabilir. Ancak oruca başlamış ise, imsake başladığı yere göre iftar edebilir. Orucu bozmayan durumlar nelerdir? Oruçlu olduğunu unutarak yemek ve içmek Unutarak yemek, içmek orucu bozmaz. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Bir kimse oruçlu olduğunu unutarak yer, içerse orucunu tamamlasın, (sakın) bozmasın. Çünkü onu, Allah yedirmiş, içirmiştir." Unutarak yiyen içen kişi, oruçlu olduğunu hatırlarsa hemen ağzındakileri çıkarıp ağzını yıkar ve orucuna devam eder. Oruçlu olduğunu hatırladıktan sonra boğazından aşağıya bir şey geçerse orucu bozulur. Bir kimse unutarak yiyen bir oruçluyu gördüğünde eğer güçlü kuvvetli olup oruca dayanabilen bir kişi ise, oruçlu olduğunu kendisine hatırlatır, zayıf ve güçsüz bir kişi ise hatırlatmaz. Oruçlu iken iğne yaptırmak Dinimiz, hasta olan ve tedavi sürecinde bulunan kişilerin oruç tutmamalarına ruhsat vermektedir. Bu nedenle, tedavisi devam eden kimseler, sağlıklarına kavuşup, tedavileri tamamlanıncaya kadar oruçlarını erteleyebilirler. Bununla birlikte, Ramazan ayında herkesle birlikte oruca devam etmeyi arzu ediyorlar ise ve oruç tutmalarına başka bir engelleri de yoksa, iğnelerini iftardan sonra yaptırmaları yerinde olur. Bu imkana sahip olmayanlar ise, İmam Ebû Yusuf, Muhammed ve Malik’in görüşlerine uyarak, tedavi ve aşı amaçlı iğne yaptırabilirler; oruçları bozulmaz. Ancak, oruçlu iken gıda ve vitamin iğneleri yaptırılması uygun değildir. Oruçlu iken yıkanmak Ağız veya burnundan su girip yutmadıkça, oruçlu kimsenin yıkanması orucuna zarar vermez. Bu itibarla, ağız ve burnundan su kaçırmamak şartıyla oruçlunun yıkanması caizdir. Nitekim Hz. Aişe ve Ümmü Seleme validelerimiz, Hz. Peygamber’in Ramazan’da imsaktan sonra yıkandıklarını haber vermişlerdir. Oruçlu iken ihtilam olmak veya cünüp olarak sabahlamak Oruçlu iken rüyada ihtilam olmak orucu bozmadığı gibi, gusletmeyi geciktirerek cünüp olarak sabahlamak da oruca bir zarar vermez. Ancak, zorunlu bir durum olmadıkça, hemen boy abdesti alınmalıdır. Hz. Aişe ve Ümmü Seleme validelerimiz, Hz. Peygamber’in Ramazan’da imsaktan sonra yıkandıklarını haber vermişlerdir. Astım hastalığında ağıza püskürtülen sprey Astımlı hastanın kullanmak zorunda kaldığı sprey orucu bozmaz. Ancak, sprey kullanma zorunda olan astımlı hasta, Ramazan orucunu tutmayıp, tutamadığı günler sayısınca fidye verebilir. İleride sağlığına kavuşursa, fidye vermiş olsa da, tutamadığı orucunu kaza eder. Parfüm ve kolonya Parfüm veya kolonya sürünmek ve koklamak orucu bozmaz. Diş fırçalamak Diş fırçalamakla oruç bozulmaz. Bununla birlikte, diş macunun, misvak parçalarının veya suyun boğaza kaçması halinde oruç bozulur. Orucun bozulma ihtimali dikkate alınarak, dişlerin imsakten önce ve iftardan sonra fırçalanması uygun olur. Diş tedâvisi Oruçlu bir kimsenin morfinli veya morfinsiz olarak diş çektirmesi, kanla karışan tükürüğün yutulmaması kaydıyla orucu bozmaz. Aynı şekilde, kan veya başka bir şey yutulmaması şartıyla diş tedavisi de yaptırılabilir. Sakız çiğnemek Günümüzde üretilen sakızlarda, ağızda çözülen katkı maddeleri bulunduğundan, ne kadar itina edilirse edilsin bunların yutulmasından kaçınılması mümkün değildir. Bu sebeple bu tür sakız çiğnemek orucu bozar. Ancak kenger sakızı gibi katkısı bulunmayan ve çiğnendiğinde hiçbir eksilme olmayan, daha önce çiğnenmiş ve tadı kalmamış sakızların çiğnenmesi orucu bozmamakla birlikte, oruçlu iken böyle bir sakızı çiğnemek mekruhtur. |
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
|
![]()
Kadir Gecesi , Kadir Suresi , Kadir Gecesi neler yapılmalı
Kur’an-ı Kerim’in inmeye başladığı Ramazan ayinin yirmi yedinci gecesi İslam’da en kutsal ve faziletli gecedir. Kadir gecesi, içerisinde Kadir gecesi bulunmayan bin aydan daha hayirlidir. Kur’an-i Kerim de bu gecenin faziletini belirten müstakil bir sure vardır. Bu surede yüce Rabbimiz söyle buyurmaktadir: “Dogrusu biz Kur’an’ ı Kadir gecesinde indirmişizdir. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Melekler ve Cebrail o gecede Rablerinin izniyle her türlü is için inerler. O gece, tanyerinin ağarmasına kadar bir esenliktir” (Kadir, 1-5). Kadir Suresi Kur’an-i Kerim’in doksan yedinci suresi olup beş ayet; otuz kelime ve yüz yirmi harften oluşur. Fasılası “râ” harfidir. İsmini ilk ayetinde geçen “kadr” kelimesinden alan bu surenin Mekke’de mi, yoksa Medine’de mi indiği konusunda ihtilaf vardir. Sure, insanlara Kur’an’ın değeri ve önemi hakkında bilgi vermektedir. Allah Teala, Hicr Suresinde “Bunu biz indirdik” buyurur. Yani Hz. Peygamber (s.a.v)’in arzusu ile değil bizim dilememiz sonucu indirilen apaçık bir kitaptır 0. Kadr sözcüğü burada su iki anlamda kullanılmış olabilir: Bunlardan biri, takdir anlamıdır. Allah bu gece takdirleri yani kaderleri uygulamak üzere meleklere emir verir. Bunu, Duhân Suresindeki su ayet destekliyor: “O gece katımızdan her hikmetli emir sadir olur. “Diger anlamı ise, azamet ve şereftir. Bu husus, surenin “Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır” ayetinde ifade edilmektedir. Nasil daha hayirli olmasin ki, Allah’ın insanlığa son mesajı bu gecede indirilmeye başlanmıştır. Gece, değerini bu olaydan almaktadır. Ve bu geceyi anmak, insanlığa rahmet olarak Kur’an’ ın inmeye başladığı bu geceyi ihya etmek Müslümanlara tavsiye edilmiştir. Kadir gecesinin hangi gün olduğu konusunda birçok görüş ileri sürülmüştür. Ancak ümmetin büyük âlimlerinin çoğunluğunun görüsü, Ramazan ayinin yirmi yedinci gecesi olduğu seklindedir. O gece öyle bir gecedir ki Kur’an ayetleri Hz. Muhammed (s.a.v)’in kalbine inmeye başladığı gecedir. İslam, hiç bir zaman dış görünüşü benimseyen, sekle önem veren şekilci bir din değildir. Bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesini bugünkü anlaşıldığı şekilde “Bir gecelik ibadetle bütün günahlardan arınılacak” görüsü ancak muttakiler, inanmış samimi Müslümanlar için geçerlidir. Ancak böyle insanların o gecedeki ibadetleri makbul olur, ve Kur’an’in nazil olduğu o ilk manaya erişilebilir. Kadir gecesini hatırlayıp o geceyi imanla ve sevabını umarak geçirmek İslam’ ın sağlam ve bir bütün olan terbiye metodunun bir yanını oluşturmaktadır. Surenin anlamı şöyledir: “Biz o (Kur’an)’i Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Melekler ve Ruh, o gece Rablerinin izniyle (o yıl takdir edilmiş olan) her is için iner de iner. Esenliktir o, tâ tan yeri ağarıncaya kadar”. Surenin İniş Sebebi Bu surenin inişi hakkında değişik rivayetler vardır. Bunlardan biri şöyledir: Bir kere Resulüllah (s.a.v) Ashab-i Kirama İsrailoğullarından birinin, silahını kuşanarak Allah yolunda bin sene cihat ettiğini bildirmişti. Ashabın buna hayret etmesi üzerine Cenabı Hak, Kadir suresini indirmiştir. (Tecrîd-Sarîh Tercemesi, VI, 313). Kadir Gecesi Denilmesinin Sebebi Bu geceye Kadir gecesi denilmesi şeref ve kıymetinden dolayıdır. Çünkü: a) Kur’an-ı Kerim bu gecede inmeye başlamıştır. b) Bu gecedeki ibadet, içerisinde Kadir gecesi bulunmayan bin ayda yapılan ibadetten daha faziletlidir. c) Gelecek bir seneye kadar cereyan edecek olan her türlü hadiseler Allah Tesl’ nin ezeli kaza ve takdiri ile ilgili meleklere bu gece bildirilir (Tecrîdi Sarih Tercemesi, VI, 312). d) Bu gecede yeryüzüne Cebrail ve çok sayida melek iner. e) Bu gece tanyerinin ağarmasına kadar esenliktir, her türlü kötülükten uzaktır. Yeryüzüne inen melekler uğradıkları her mümine selam verirler. Hangi Gecede Olduğu Kadir gecesinin hangi gece olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber genellikle Ramazan’ın yirmi yedinci gecesinde olduğu tercih edilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v) bunun kesinlikle hangi gece olduğunu belirtmemiş, ancak; “Siz Kadir gecesini Ramazan’ ın son on günü içerisindeki tek rakamlı gecelerde arayınız” buyurmuştur. (Buhari, Müslim). Başka bir hadiste ise Ibn Ömer (r.a) söyle nakletmiştir: Sahabelerden bazı kimselere, rüyalarında, Kadir gecesinin, (Ramazan’ ın) son yedi günü içinde olduğu gösterildi. Resulüllah (s.a.v) onlara: “Görüyorum ki rüyalarınız Ramazanın son yedi günü hakkında birbirine uygun düşmüştür. Artık kim Kadir gecesini aramaya kalkışırsa, onu Ramazan’ ın son yedisinde arasın, buyurmuştur (Buhari, Müslim). Gizli Olmasının Sebebi İslam kaynaklarında belirtildiğine göre Allah Teala bir takım hikmetlere dayanarak Kadir gecesini ve onun dışında daha bazı şeyleri de gizli tutmuştur. Bunlar: Cuma günü içerisinde duanin kabul olacağı saat; beş vakit içerisinde Salât-i vusta; ilahi isimler içerisinde İsm-i Azam; bütün taatlar ve ibadetler içerisinde rizay-i ilahi; zaman içerisinde kıyamet ve hayat içerisinde ölümdür. Bunların gizli tutulmasından maksat müminlerin uyanık, dikkatli ve devamlı Allah’a ibadet ve taat içerisinde olmalarını sağlamaktır. Müminler bu geceyi gaflet içerisinde geçirmemeli, ibadet ve taatle değerlendirmelidir. Ebu Hureyre (r.a)’in rivayet etmiş olduğu hadisi şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kim Kadir gecesini, faziletine inanarak ve alacağı sevabı Allah’tan bekleyerek ibadet ve taatla geçirirse geçmiş günahları bağışlanır” (Buhari). Kadir Gecesinde Neler Yapmalıyız? Kadir gecesini, namaz kılarak, Kur’an-ı Kerim okuyarak, tövbe, istiğfar ederek ve dua yaparak değerlendirmeliyiz. Üzerinde namaz borcu olanların nafile namazı kılmadan önce hiç değilse beş vakit kaza namazı kılmaları daha faziletlidir. Kazası yoksa nafile kılar. Süfyan-i Sevri: “Kadir gecesi dua ve istiğfar etmek namazdan sevimlidir. Kur’an okuyup sonra dua etmek daha güzeldir” demiştir. (Tecrid-i Sarih Tercemesi, VI, 313). Hz. Aise (r.ah) şöyle anlatıyor: “Ey Allah’ ın Resulü! Kadir gecesine rastlarsam nasıl dua edeyim? diye sordum. Resulüllah (s.a.v): “Allahümme inneke afüvvün tühibbü’l-afve fa’fu annî (Allah’ ım sen çok affedicisin, affı seversin, beni affet)” diye dua et, buyurdu (Tecrîd-i Sarih Tercemesi, VI, 314). Bu gecenin öyle bir anı vardır ki o anda yapılan ibadet ve dualar mutlaka makbul olur. Bu önemli anı yakalamak için gecenin bütününü tövbe ve istiğfar ile geçirmek gerekir. Bu da kişinin imanını tazeler. Gecenin bütününü ibadetle geçiremeyenler en azından teravihten sonra bir miktar oturup dua etmelidirler. Bu, bin aydan hayırlı olduğu bildirilen gecede insanlık alemini huzura kavuşturmak için gerekli olan esaslar indirilmiştir. Namaz, zikir, tesbih, Kur’an okumak gibi bedeni ibadetlerimiz yanında düşünce ile ibadet olarak isimlendirdiğimiz tefekkürü insanlığın amacı nedir? olgun insan olma mertebesine nasıl ulaşabiliriz? Nasıl insanlığa daha iyi hizmet edip, daha çok sevgi sunabiliriz? seklindeki odak noktaları ile güçlendirelim. Unutmayalım ki; özellikle bu gecede Tevvab olan Allah tövbelerimizi kabul edecektir. Bizlere bir ikram olarak sunulan bu kutsal Kadir gecesinde dualarımızdan insanlığın huzuru, sevgi ve kardeşliğin sağlanması ve devamı için bizlere daha fazla güç, iman vermesi için yakaralım. Yalnız kendi sevdiğimiz insanların değil, bütün insanların sevgiye layık olduğunu anımsayarak sevgide sağlam ve cömert bir ruha sahip olmak için de yardim dileyelim. Rahman ve Rahim Allah’ ın adıyla, hepimize hayırlı kandiller diliyoruz. |
![]() |
![]() |
![]() |
Etiketler |
bilgiler, ozel, ramazana |
|
|