![]() |
#1 |
![]()
Nazi subayının eşi Almanya’dan maaş istiyor
Mir Paşa Süleymanov, daha 17 yaşında bir lise talebesiyken Kızılordu’ya alındığında, birkaç yıl içinde en seçkin Nazi subaylarından biri olacağını kuşkusuz hayal bile etmemişti. Kızılordu’dan Nazilere, oradan sayısız cepheye, Türkiye’ye ve MİT’e uzanan, ardından genç yaşta Nazi avcılarının marifetiyle son bulan inanılmaz bir hayat! Ve 4 çocukla perişan kalıp, Almanya’dan maaş ve tazminat isteyen dul bir eş İnsanlığın şu ana kadar şahit olduğu en büyük, en şiddetli, en ölümcül savaş olan 2. Dünya Savaşı, sayısız gizemleri, akıl sınırlarını zorlayan rastlantı ve tezatları, kahramanlıkları, acı ve dramları ile hakkında ne kadar çok yazılıp söylense de, hâlâ gün ışığına çıkarılmayı bekleyen nice olayları saklıyor. Bakü’nün Aşağı Işıklı köyünden Karapapak Türkü Cafer’in oğlu Mir Paşa’nın macerası da olağanüstü savaş şartlarının, olağanüstü bir hikayesi. Savaş şartlarında belki oldukça doğal olan, ancak şimdiki zamandan bakınca inanılmaz bir macera gibi görünen olaylar zinciri. Mir Paşa Süleymanov, Stalin’in, Alman tanklarının önüne atıp Moskova yolunu biraz daha uzatmak için kullanacağı “askerlerden” biriydi. Önce Rus cephesinden Alman tarafına, sonra Almanlar adına Rus cephesine kurşun attı. Hemen bütün cephelerde savaştı Almanlar adına; sayısını kendisinin de hatırlamadığı kadar Rus öldürdü. Nazilerin en büyük başarı nişanı Altın Kartal’ı aldı. Türkiye’ye geldi, İnönü tarafından Ruslar’a verilip sınırda kurşuna dizilenler arasına girmekten son anda kurtarıldı. MİT’e çalıştı. Ve gizemli bir ölümle bu dünyadan göçtü. Geride şok edici ve kısa bir hayat, bir eş, dört çocuk bırakarak. 17 yaşında cepheye Dul eş Sönmez Tomay, şimdi Almanya’dan maaş ve tazminat istiyor. “Çünkü benim eşim Almanya için hayatını ortaya koyup savaştı. Şimdi Almanya bütün gazilere maaş veriyor, bana neden vermiyor?” diye de soruyor. “30 yıllık hayatımın 29 yıl 11 ayını Hitler için veririm. Çünkü o, bana Ruslar’dan intikam alma fırsatı verdi” diyen bir “Türk’ün”, her safhası ilginç hayat serüveni 1923’te Azerbaycan’ın başkenti Bakü’nün Kazak kazasına bağlı Aşağı Işıklı köyünde başlar. Babası Cafer ve annesi Lala (Lale), Rusların türlü baskı ve zulmüne maruz kalır, bütün Azeriler gibi. Mir Paşa’nın hemen bütün akrabaları ya öldürülür, ya işkencelere tabi tutulur, ya da Sibirya’ya sürülüp orada yiter giderler. Hepsinin bütün mallarına el konur. Akrabaların bir kısmı Türkiye’ye kaçıp Kars’a yerleşir. Mir Paşa lise sonda okumaktadır. Akrabalarına ve Azeri Türklerine yapılan zulüm, onda Ruslara karşı büyük bir kin ve nefret biriktirmiştir. Büyük Savaş’ın bütün şiddetiyle devam ettiği 1940’lı günlerin birinde köylerine Bolşevikler gelip önüne geleni asker yazmaya başlar. Mir Paşa, cepheye gitmek istemeyen köy ileri gelenlerinden birinin yerine “kurban” seçilir ve daha çocuk çağında, 17 yaşında askere alınır. Ruslar, güçlü Hitler ordularını durdurabilmek için, uçsuz topraklarında yaşayan herkesi, ırkına, dinine bakmadan silah altına almıştır. Mir Paşa da cepheye, Alman tanklarının altına sürülen 5 milyon askerden biriydi. Rusya adına Almanlara kurşun atmaya başlar. Ancak kısa süre sonra Kiev’de esir düşer; ölenler bir tarafa, Almanlara esir düşen 1,5 milyon Rus esirden biridir artık. Stalin’in askeriydi, Hitler’in askeri oldu Bir süre esir kampında tutulur. Yanında başka esir Türkler de vardır. Bir gün kampa, Alman subaylarıyla birlikte Alman üniformalı bir Azeri binbaşı gelir; oradaki Azerilerden 30 tanesini seçip götürürler. Bunlar Alman ordusu içinde 162. Tugay olarak geçen, ancak yaygın olarak “Azerbaycan Ordusu” olarak anılan, Türklerden müteşekkil birliğe dahil edilir. Almanlar, SSCB sınırları içinde kalan Türklerin Ruslara olan nefretini ve intikam duygularını kullanmak istiyordu. Dahası, onların da cephelerde her gün birçok askeri ölüyordu ve askere ihtiyaçları vardı. Mir Paşa, Almanya’ya götürülüp 6 ay çok ağır bir komando eğitiminden geçirildikten sonra, tesis edilen “Azerbaycan Ordusu” mensubu olarak önce Kafkas cephesine gönderilir. Bağımsız Azerbaycan’ı kuracaklardı Burada bir ayrıntıya dikkat çekmekte fayda var. Azeri Ordusu’na katılmayı kabul eden Türklerin intikamdan başka bir amaçları daha vardır: Bağımsız Azerbaycan’ı kurmak. Önce Ruslar yenilecek, ardından Almanların da yardımıyla bağımsız Azerbaycan kurulacaktı. Hatta devletin cumhurbaşkanı da belliydi: Tugayın komutanı Fethi Ali Bey. Sönmez Tomay’ın ifadesiyle, “Bağımsız Azerbaycan rüyalarına giriyordu”. Ancak, belki gerçekleşebilecek bu rüya, Almanların yenilmesiyle son bulacaktı. Mir Paşa Almanların safında Ruslara kurşun atmaya başlamıştır ancak Almanların hesaba katmadığı bazı gelişmeler olur. Ruslar arasında da hâlâ Türkler vardır ve savaşmak istemeyen Türkler seslerini yükseltmeye başlar. Dahası Nazi subayların Türklere karşı ırkçı tutumlar takındığı görülür. Almanlar Azerbaycan Ordusu’nu Kafkas cephesinden çekip değişik cephelerde görevlendirir. Altın Kartal nişanı Gösterdiği üstün başarılar, Naziler içinde Mir Paşa’nın ününü hızla yaygınlaştırır. Rusların cephe gerisine sızıp birçok tehlikeli görevi başarır. Bunlar’dan birini şimdi Kars’ta yaşayan eşi Sönmez Tomay anlatıyor: “Asker ve cephane taşıyan bir Rus trenini köprüden geçerken havaya uçurması istenmiş. Ucunda yüzde 99 ölüm olan bir görev. Geridekiler, ‘Bu görevden canlı dönemez’ demiş. Sırtında 60 kiloluk dinamitle gitmiş tek başına, köprüyle birlikte treni uçurup gelmiş”. Buna benzer birçok başarının ardından, Nazilerin en büyük nişanı olan ‘Altın Kartal’ı alır. Önce teğmenliğe yükseltilir, ardından yüzbaşı olur. Sönmez Tomay, “Başarıları dolayısıyla Berlin’de şerefine dört kere ziyafet verilmiş. Bu ziyafetlere Nazilerin en önemli isimleri katılırmış” diyor. Tomay, eşinin Hitler’le görüşüp görüşmediği konusunda bilgi sahibi değil ancak bu davetlerde diktatörle karşılaşmış olması büyük olasılık. Çünkü Tomay, “Rahmetli, Hitler’i çok severdi. 30 yıl ömrüm olsa 29 yıl 11 ayını Hitler’e veririm derdi” diyor. Hayat kurtaran köpek Azerbaycan Ordusu’nda tank subayı olan Mir Paşa, bir tahta köprünün üzerinden tankla Rus hududunu geçerken birliğiyle birlikte pusuya düşüp, birçok askerini kaybeder. Bacağından ve başından yaralanır. Almanların cephelerde ölü ve yaralılar arasında dolaşmak için eğittiği köpeklerden biri onu bulur. Yaralı olduğunu belirten bir yazıyı köpeğin boynundaki çantaya koyup gönderir. Almanlar Mir Paşa’yı Rusların kurşun yağmuru altında kurtarır. Ancak yaşama şansı çok azdır ve Türk Tugayı Komutanı Fethi Ali Bey tarafından helikopterle başkent Berlin’e gönderilir. Orada Mir Paşa’ya, Nazi subayları tarafından defalarca kan verilir ve 17 gün komada kalır. Naziler, kan verme olayının ardından ona “Artık sen de bizdensin, Almanlaştın” derler. Hatta hastaneden ayrılırken doktoru tarafından eline, damarlarında dolaşan kanın Alman kanı olduğuna dair bir belge verilir. İyileştikten sonra, seçkin askerlerin alındığı Nazi istihbarat birimi Gestapo’ya alınıp Berlin’deki merkez karargahta görevlendirilir. Yüzbaşılığa burada yükselir. Cesareti ve üstün başarılarıyla kendini öylesine kabul ettirir ki, eşi Sönmez Hanım, “Gestapolar öyle insanlarmış ki, generallerin bile sorgusuz sualsiz rütbesini alırlarmış ama rahmetliye Gestapo’daki amirleri bile bulaşmaya, dalaşmaya korkarmış. Yahudi soykırımına hem karışmamış, hem de karşı gelmiş. Çok mert biriydi” şeklinde konuşuyor. Çerkes kızı Halime’nin çığlığı! Birçok cephenin ardından Polonya cephesinde görev alan Mir Paşa Süleymanov’un hayatındaki en dramatik anılardan biri orada yaşanır. Polonyalıların bir kısmı Alman, diğerleri Rus taraftarıdır. Orada Çerkesler de vardır. Rusların yanında Almanlara karşı savaşmaktadırlar. Burada cephe savaşı sokak harbine, hatta göğüs göğüse çarpışmaya dönüşür. Almanlara karşı savaşan Çerkeslerin başında Çerkesoğlu adında biri vardır. Günün birinde Mir Paşa ve arkadaşlarını yerli dostları yemeğe davet eder. Gelen yemeği önce bir kediye verirler, kedi hemen ölür. Çerkesoğlu’nun tuzağına düşmüşlerdir. Şiddetli bir çatışma olur. Sonuçta Mir Paşa, Çerkesoğlu’nu öldürür. Çerkesoğlu’nun Halime adında bir nişanlısı vardır; ölüyü görünce kız öyle bir çığlık atar ki, Mir Paşa, Türkiye’ye döndükten sonra bile geceleri ter içinde uyanıp, “O kızın sesi halâ kulaklarımda” der. General Goffer’in öncü subayı Mir Paşa, Nazi subayı olarak Fransa’nın işgalinde de bulunur. Orada da sayısız muharebeye girip birçok başarı belgeleri alır. Tomay, “Savaştığı her cephedeki başarılarından dolayı aldığı muvaffakiyet belgeleri vardı” diyor. Nazi ordusu içinde şöhreti iyice artan Mir Paşa, Hitler’in gözdelerinden General Goffer’in öncü subaylığını yapmaya başlar. İtalya’da Nazi avcılarıyla kedi-fare oyunu! Fakat savaş Nazilerin yenilgisiyle sona erince Mir Paşa Süleymanov birkaç Azeri arkadaşıyla birlikte yürüyerek Alpleri geçer. Artık, 1949’a kadar kalacakları İtalya’dadır. İtalya günleri oldukça sıkıntılı geçer. Çünkü peşlerinde Nazi avcıları ve KGB vardır. Değişik isimler alırlar. Sürekli yer değiştirerek yaşarlar. Mariella adlı bir kızla nişanlanıp bir süre onun evinde gizlenir. Bu arada Alpler’e gidip orada ticaret yapar, bu yolla geçinir. Sönmez Hanım, ne ticareti yaptıklarını bilmediğini söylüyor. Yanındaki arkadaşları her geçen zaman biraz daha azalır, çünkü “avcılar” tarafından öldürülürler. Fethi Ali Bey de “avcıların” kurbanı olur. Savaştan sonra Amerika’ya gidip Türk’ün Sesi radyosunda komünizm aleyhtarı programlar yapmaya başlayan Fethi Ali Bey, bir arkadaşına öldürtülür. Tomay, eşinin İtalya günlerini şöyle anlatıyor: “Nazi avcıları birkaç kere gazinolarda, lokantalarda sıkıştırmış. Saldırıya uğradıklarında avizeye ateş edip karanlıkta izlerini kaybettirirlermiş. Hiç yalnız gezmezler, bir yerde otururken hep aynaya doğru otururlarmış. Mir Paşa bir akşam fırından kuzu başı almaya gidiyor, dönünce evde Nazi avcısı 5 kişinin arkadaşını öldürdüğünü görüyor, onlarla çatışmaya giriyor, katiller kaçıyor. '' Öte yandan, Kars ve Bakü’deki akrabaları da Mir Paşa Süleymanov’un akıbetini araştırır; her defasında sağ olduğuna dair izler bulurlar ama etraf Nazi avcısı ölüm timleriyle kaynamaktadır, seslerini çıkaramazlar. Mir Paşa’nın sıkıntılı İtalya günleri, Azerbaycan’ın eski petrol kralı Tayyif’in kızı Leyla Hanım’a rastlamasıyla sona erer. O Tayyif ki, Kurtuluş Savaşı’nda, “Petrol gönderiyorum” diyerek, Atatürk’e 25 varil dolusu altın gönderip Türkiye’nin bağımsızlığına ciddi bir katkı yaptığı rivayet edilen kişidir. Leyla Hanım’ın oğlu da Mir Paşa ile aynı cephede savaşmış ve Rus kurşunlarıyla ölmüştür. Zaten ikizi kadar oğluna benzeyen Mir Paşa’yı oğlu gibi kabul eden Leyla Hanım, onu Radyolin diş macunları ve Puro sabunlarının sahibi Cemil Akar’ın gemisiyle İstanbul’a getirir. Nazilerin en hassas birimlerinde bulunmuş, yıllarca Almanya adına savaşmış, 4 dil bilen bu ilginç adam Milli İstihbarat Teşkilatı’nın ilgisini çeker. MİT tarafından birkaç ay İstanbul’da tutulur. Muhtemelen bu dönemde Servis’e angaje edilir. Milli Şef ölüme gönderecekti Mir Paşa Kars’a akrabalarının yanına gitmek ister ancak bu kez de, en az cephedeki veya Nazi avcılarının takibindeki kadar hayatı tehlikeye girer. Milli Şef İnönü, Ruslara karşı savaşıp Türkiye’ye sığınmış SSCB Türklerini, yalvarmalarına aldırmayıp Rusya’ya iade etmekte, Stalin’in Kızılordusu ise teslim aldığı Türkleri daha sınırda kurşuna dizmektedir. Mir Paşa’nın kurşuna dizilmesi son anda ilginç bir manevrayla önlenir: Daha önce Rus zulmünden kaçıp Kars’a yerleşen amcası Emir Aslan Süleymanov (Türkiye’deki soyadı Tomay), soyisim benzerliğini de kullanarak, “Mir Paşa benim oğlumdur” der. Araya birçok hatırlı isim de girince Nazi Türk Rusya’ya verilmez. Sönmez Hanım, 17 yaşında daha lise öğrencisiyken başkasının yerine cepheye gönderilen Mir Paşa için kaderin adalet ettiğine delil bir gerçek daha söylüyor: “Burada fakir birini buldular, para verdiler ve rahmetlinin yerine o gitti Rusya’ya”. Türkiye’de yeni bir hayata başlayıp Tomay soyadını alan Mir Paşa, Kars’a amcasının yanına yerleşip, İtalya’dan getirdiği “pahada ağır” şeyleri sermaye eder ve müteahhitlik yapmaya başlar. Bunun yanında bir “görevi” de vardır Mir Paşa Tomay’ın. Bunu da Sönmez Hanım’dan öğrenelim: “İstihbarat onu zaman zaman alıp Rus sınırına götürürdü, bir süre gelmezdi. Giderken askeri üniforma giyerdi. Sorduğumda tercüman olarak MİT’e çalıştığını söylerdi. Dört dil biliyordu: Rusça, Lehçe, İtalyanca, Almanca”. İlk üç çocuk öldü İtalya’dan gemisiyle Mir Paşa’yı getiren Cemil Akar’ın kızı Gülseren ona âşık olur. Akar’ın iç güveyisi olarak İstanbul’a gelme teklifini reddedip, Azerbaycan göçmeni, Demokrat Parti Kars Milletvekili Veyis Koçulu’nun kızı Sönmez Hanım’la 1950’de nişanlanıp 1951’in 10. ayında evlenir. Sönmez Hanım’ın amcası Şemistan Koçulu Türkiye’nin ilk milyoneri olma özelliğinin yanısıra, Stalin’in sağ kolu Türk asıllı Zamanof’u makamında tabancayla vuran adam olarak da tanınır. Sönmez-Mir Paşa çiftinin ilk çocukları daha birer haftalıkken zatürreeden ölür. Ardından 1956’da kızları Günay, 1957’de Tülay, iki yıl sonra da Turgay doğar. En küçükleri Süleyman’sa, babası öldükten 6 ay sonra, 1961 başlarında doğacaktır. Avcılar peşini bırakmadı Nazi avcıları Türkiye’de de peşini bırakmaz. Nazileri öldürme biçimleri genellikle zehirleme ya da kaza süsü vermektir. SSCB Kars Konsolosu’nun eşi gibi sunulan bir KGB ajanı kadın, Mir Paşa’nın sık sık uğradığı bir halıcıdan, onun kahvesine zehir katmasını ister. Ama başarılı olamaz. Yıllar geçer. Mir Paşa, eşine sürekli, “Buralardan gidelim” demektedir, tedirgindir. 27 Mayıs İhtilali’nden yaklaşık iki ay sonra, sık sık gittiği Ankara’dan dönen Nazi Türk'ü, Erzincan Tercan yakınlarında gizemli bir son beklemektedir. Arabasının karşısına aniden Köy Hizmetleri’ne ait bir araç çıkar. Aracı uçuruma yuvarlanır ve 37 yaşında hayata veda eder. Sönmez Tomay, tekerleklerin kesilmesi de dahil birçok iddianın ortaya atıldığını, ancak eşinin ölümünün gizemini hâlâ koruduğunu belirtiyor. Bununla birlikte Tomay, eşinin Nazi avcılarınca öldürüldüğüne inanıyor. Sönmez Hanım, “Ondan sonra bazan MİT'ten arayıp bir ihtiyacım olup olmadığını sorarlardı” diyor. “Almanya’dan kocamın hakkını istiyorum!” Eşinin ardından 4 küçük çocukla acılı ve şaşkın vaziyette kalan Sönmez Hanım, binbir zorlukla büyütmüş çocuklarını. Bir süre sonra Alman devleti, 2. Dünya Savaşı’nda kendisi adına savaşmış Türklere maaş vermeye başlamış. Ancak ne hikmetse Mir Paşa Tomay ismi dışarıda tutulmuş. Sönmez Hanım’ın küçük oğlu Süleyman Almanya makamlarına başvurunca, “Bu ismi ne siz söylemiş olun, ne de biz duymuş olalım” cevabını almış. Almanya, kendi adına savaşmış, dahası savaşmayıp cephe gerisinde sadece fotoğrafçılık yapmış bütün Türklere yüksek maaşlar verirken, Mir Paşa Süleymanov (Tomay) adından niçin bu kadar ürküyor, orası meçhul. Sönmez Hanım, konuyla Alman Kültür Bakanlığı’nın ilgilendiğini ve gazilere maaş bağladıkları gibi, onların çocuklarını da okutup iş bulduğunu, çeşitle sosyal haklar verdiğini belirtiyor. Ve şu kıyaslamada bulunuyor: “Almanya’ya sığınan PKK’lılara, ilticacılara bile maaş bağlanıyorsa Alman ordusu yüzbaşısı Mir Paşa Süleymanov’un eşi ve çocuklarına hayli hayli bağlanmalıdır. Benim eşim hayatını ortaya koyup yıllarca Almanya için savaştı. Vücudunun her yeri yara izleriyle doluydu. Bize neden sırt çeviriyor Almanya? Eşim Almanya adına savaştığı için öldürüldü. Sadece hakkımızı istiyorum. Tazminatsa tazminat, maaşsa maaş şeklinde. Biliyorum ki Almanya’da hak kaybolmaz.” Almanya’nın, “Kimliğiniz ortaya çıkarsa Yahudiler ve MOSSAD çocuklarınıza zarar verir” dediğini aktaran Sönmez Tomay, “Eşim, Yahudi kıyımına karışmamış ki bize zarar versinler. Dahası, karşı da gelmiş. Onların öldürülmesine çok üzülürdü” diyor. Bilgi almak, en azından tavırlarını öğrenmek için başvurduğumuz Almanya İstanbul Başkonsolosluğu, konunun kendi görev sahalarına girmediğini belirten kısa bir cevap gönderdi. Savaş şartlarında değerlendirildiğindeoldukça “normal” bir hikayeydi anlattığımız. Ama Süleymanov'un filmlere taş çıkartacak bir kader “kurgusu” yaşadığı kesin. Mir Paşa sahneden çekildi; şimdi, ondan kalan en önemli varlık olan eşi ve çocuklarının hak mücadelesi sahnede.
__________________
Msn İRTİßaT !...KeşKe ßu kadar ßüyük Sevdirmeseydin Kendini...! |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Etiketler |
almanyadan, esi, nazi, subayinin, turk |
|
|